ÜÇÜNCÜ NOKTA:
Hâlimi, istirahatimi düflünen ve
her musibete karfl sabr ile sükûtumu isti¤rap eden dost-
larmn flöyle bir sualleri var ki: Sana gelen zahmetlere,
skntlara nasl tahammül ediyorsun? Hâlbuki, eskiden
çok hiddetli ve izzetli idin, edna bir tahkire tahammül
edemezdin?
Elcevap:
ki küçük hâdiseyi ve hikâyeyi dinleyiniz, ce-
vabn alnz:
B
RNC
H
KÂYE
:
ki sene evvel benim hakkmda bir mü-
dür sebepsiz, gyabmda tezyifkârâne, hakaretli sözler
söylemiflti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Sa-
id damaryla müteessir oldum. Sonra Cenab- Hakkn
rahmetiyle flöyle bir hakikat kalbe geldi, sknty izale
edip o adam da bana helâl ettirdi. O hakikat fludur:
Nefsime dedim: E¤er onun tahkiri ve beyan etti¤i ku-
surlar, flahsma ve nefsime ait ise; Allah ondan raz olsun
ki, benim nefsimin ayplarn söyler. E¤er do¤ru söylemifl
ise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan be-
ni kurtarmaya yardmdr. E¤er yalan söylemifl ise, beni
riyadan ve riyann esas olan flöhret-i kâzibeden kurtar-
maya yardmdr. Evet, ben nefsim ile musalâha etmemi-
flim. Çünkü, terbiye etmemiflim. Benim boynumda veya
koynumda bir akrep bulundu¤unu biri söylese veya
gösterse, ondan darlmak de¤il, belki memnun olmak
lâzm gelir. E¤er o adamn tahkirat, benim imana ve
Kurâna hizmetkârl¤m sfatma ait ise, o bana ait de¤il.
O adam, beni istihdam eden Sahib-i Kurâna havale
beyan:
anlatma, açk söyleme,
bildirme, izah.
Cenab- Hak:
Allah.
edna:
az, pek az.
esas:
temel.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
gyab:
hazr ve mevcut olmama,
göz önünde bulunmama, yokluk.
gurur:
kibir, kurum, kurulma.
hâdise:
vaka, olay, ilk defa olan,
meydana çkan hâl.
hakaret:
hakirlik, hor görme, in-
citme, küçük düflürme.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl ve esas.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu flu-
dur ki, öyle iken, oysa ki, hakikat
flu ki.
hiddet:
öfke, kzgnlk, gadap, h-
flm.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
isti¤rap:
flaflrma, flaflma, garip
bulma, hayret etme.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
hizmete alma, hizmet ettirme, bir
iflte çalfltrma, çalfltrma.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
izale:
giderme, giderilme.
izzetli:
fleref ve itibar sahibi.
kusur:
eksiklik, noksan.
lâzm:
gerek, gerekli, lüzumlu.
memnun:
minnet altnda bulu-
nan, minnettar.
musalâha:
barflma, uzlaflma,
sulh, barfl.
416 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
musibet:
felâket, belâ, ans-
zn gelen belâ, dert, sknt.
müteessir:
teessüre kaplan,
hisleriyle oynanmfl, üzülmüfl,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nefis:
kendi, flahs.
rahmet:
acma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤fllama,
flefkat gösterme.
raz:
rza gösteren, kabul
eden, boyun e¤en, muvafa-
kat eden, hoflnut olan.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösterifl, samimiyetsizlik.
sabr:
sabr, dayanma, katlan-
ma, zorluklara dayanma gü-
cü.
Sahib-i Kurân:
Kurânn ger-
çek sahibi olan Allah.
sevk:
yönlendirme.
sfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
sf.
sual:
soru.
sükût:
susma.
flahs:
insann kendi nefsi,
kendi varl¤, nefis, zat.
flöhret-i kâzibe:
geçici, yalan-
c flöhret, aldatc ün.
tahammül:
zora dayanma,
sabretme, sabr gösterme.
tahkir:
hakaret etme, fleref
ve haysiyetini incitme.
tahkirat:
hakaret etmeler,
hor görmeler, küçük görme-
ler.
terbiye:
e¤itme, yetifltirme.
tezyifkârane:
alaya alan
kimse gibi, alay eden kimse-
ye yakflr flekilde.
zahmet:
sknt, eziyet, me-
flakkat.