”Öyle ise, nas›l idare edersin?” denilse, derim: Bere-
ket ve ikram-› ‹lâhî ile yafl›yorum. Nefsim çendan her ha-
karete, her ihanete müstahak ise de; fakat, Kur’ân hiz-
metinin kerameti olarak, erzak hususunda ikram-› ‹lâhî
olan berekete mazhar oluyorum
1
r
çu
ón
ën
a n
?u
Hn
Q p
án
ªr
©p
æp
H És
en
G n
h
s›rr›yla Cenab-› Hakk›n bana etti¤i ihsanat› yad edip, bir
flükr-i manevî nev’inde birkaç numunesini söyleyece¤im.
Bir flükr-i manevî olmakla beraber, korkuyorum ki bir ri-
ya ve gururu ihsas ederek o mübarek bereket kesilsin.
Çünkü, müftehirâne gizli bereketi izhar etmek, kesilme-
sine sebep olur. Fakat, ne çare, söylemeye mecbur ol-
dum.
‹flte birisi:
fiu alt› ayd›r otuz alt› ekmekten ibaret bir
kile bu¤day bana kâfi geldi; daha var, bitmemifl. Ne mik-
tar kifayet
(HAfi‹YE)
edecek, bilmiyorum.
‹kincisi:
fiu mübarek ramazanda, yaln›z iki hane-
den bana yemek geldi; ikisi de beni hasta etti. Anlad›m
ki, baflkas›n›n yeme¤ini yemekten memnuum. Mütebaki-
si, bütün ramazanda benim idareme bakan mübarek bir
hanenin ve sad›k bir arkadafl›m olan o hane sahibi Ab-
dullah Çavuflun ihbar› ve flahadetiyle, üç ekmek, bir k›y-
ye pirinç bana kâfi gelmifltir. Hatta, o pirinç, on befl gün
ramazandan sonra bitmifltir.
Üçüncüsü:
Da¤da üç ay, bana ve misafirlerime, bir
k›yye tereya¤›, her gün ekmekle beraber yemek flart›yla,
HAfi‹YE:
Bir sene devam etti.
bereket:
Allah vergisi bolluk.
Cenab-› Hak:
Allah.
çendan:
gerçi, o kadar, her ne ka-
dar, pek o kadar.
erzak:
yiyecek, içecek.
gurur:
kibir, kurum, kurulma.
hakaret:
hakirlik, hor görme, in-
citme, küçük düflürme.
hane:
ev, mesken, beyt, ikamet
edilen yer.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için “üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de...” manalar›nda, cümle baflla-
r›nda kullan›lan edatt›r.
husus:
mevzu, konu.
ibaret:
meydana gelen, oluflan,
müteflekkil.
idare:
yerinde harcama, yetinme;
bir ifli yürütme, çekip çevirme.
ihanet:
h›yanet, arkadan vurma.
ihbar:
haber verme, bildirme, an-
latma, duyurma.
ihsanat:
ihsanlar, iyilikler, ba¤›fl-
lar, yard›mlar, nimetler, lütuflar.
ihsas:
hissettirme, sezdirme, üstü
kapal› olarak dile getirme, aç›k-
tan söylememe, duyurulma.
ikram-› ‹lâhî:
Allah’›n ikram ve
ihsan›.
izhar:
a盤a vurma, meydana ç›-
karma, aflikâr etme.
kâfî:
yeter, yetecek.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan, ba-
¤›fl.
k›yye:
a¤›rl›k ölçüsü, okka, 400
dirhem veya.
kifayet:
kâfi miktarda olma, ye-
ter, yetiflme, yetme, yeterlilik.
kîle:
bir çeflit a¤›rl›k ve hacim öl-
çüsü, hububat ölçüsü.
mazhar:
nail olma, flereflen-
me, kavuflma.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalm›fl.
memnu:
yasaklanm›fl, mene-
dilmifl, mâni olunmufl, yasak
edilmifl, yasak.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müftehirane:
iftiharla, iftihar
ederek, övünerek, gururlu bir
flekilde.
müstahak:
hak eden, hak et-
mifl.
mütebâkî:
bâkî kalan, geri
kalan, geriye kalan, artan, kü-
sur.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü-
¤e sevk eden, flehevî istekleri
kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-
koyan güç.
nev
’
:
tür, çeflit.
nümune:
örnek, misal, örnek
olarak gösterilen.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösterifl, samimiyetsizlik.
sad›k:
sadakatli, dostlu¤u ve
ba¤l›l›¤› içten olan.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
flükr-i manevî:
insan›n duygu
ve azalar›yla etti¤i flükür, ma-
nevî flükür.
yâd:
hat›rlama, anma, hat›ra
getirme.
1.
Rabbinin nimetini minnet ve flükranla an. (Duha Suresi:11.)
420 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI