Tarihçe-i Hayat - page 425

Öyle de, hâl-i âlemin salâhatini temenni ediyorum, dua
ediyorum ve ehl-i dünyan›n ›slah›n› arzu ediyorum; fakat
irade edemiyorum; çünkü elimden gelmiyor. Bilfiil tefleb-
büs edemiyorum; çünkü ne vazifemdir, ne de iktidar›m
var.
D
ÖRDÜNCÜ fiÜPHEL‹ SUAL
:
Ehl-i dünya diyorlar ki: “O ka-
dar belâlar gördük ki, kimseye emniyetimiz kalmad›? Sa-
na nas›l emîn olabiliriz ki, f›rsat senin eline geçse, arzu
etti¤in gibi kar›flmazs›n?
Elcevap:
Evvelki noktalar size emniyet vermekle bera-
ber, memleketimde, talebe ve akrabam içinde, beni din-
leyenlerin ortas›nda, heyecanl› hâdiseler içinde dünyan›-
za kar›flmad›¤›m hâlde, diyar-› gurbette ve yaln›z, tek ba-
fl›yla, garip, zaif, âciz, bütün kuvvetiyle ahirete mütevec-
cih, ihtilâttan, muhabereden kesilmifl, iman ve ahiret
münasebetiyle uzaktan uza¤a yaln›z baz› ehl-i ahireti
dost bulan ve baflka herkese yabanî ve herkes de ona ya-
banî nazar›yla bakan bir insan, semeresiz, tehlikeli dün-
yan›za kar›flsa, muzaaf bir divane olmak gerektir.
BEfi‹NC‹ NOKTA:
Befl küçük meseleye dairdir:
B
‹R‹NC‹S‹
:
Ehl-i dünya bana diyorlar ki: “Bizim usul-i
medeniyetimizi, tarz-› hayat›m›z› ve suret-i telebbüsümü-
zü ne için sen kendine tatbik etmiyorsun? Demek bize
muar›zs›n?”
Ben de derim: Hey Efendiler! Ne hak ile bana usul-i
medeniyetinizi teklif ediyorsunuz? Hâlbuki siz, beni
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 425
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
›slah:
iyi bir hâle koyma, iyi duru-
ma getirme, iyilefltirme, düzelt-
me.
ihtilât:
kar›fl›p görüflme, iliflkide
bulunma, beraber yaflama.
iktidar:
güç yetme, yapabilme,
bir ifli gerçeklefltirmek için gere-
ken kuvvet.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
irade:
dileme, isteme, bir fleyi
yapma veya yapmama konusun-
da karar verebilme ve bu karar›
yerine getirme gücü.
memleket:
bir devletin topra¤›,
ülke, yurt, vatan, diyar.
mesele:
konu.
muar›z:
muhalefet eden, karfl› ç›-
kan, muhalif.
muhabere:
haberleflme, mektup-
laflma, yaz›flma.
muzaaf:
kat kat, iki kat, iki misli,
katmerli.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›nl›k.
müteveccih:
teveccüh eden, bir
tarafa, bir cihete dönen, yönelen.
nazar:
düflünme, fikir, mülâhaza,
niyet.
semere:
netice, sonuç.
sual:
soru.
suret-i telebbüs:
giyinme flekli,
tarz›, biçimi.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tarz-› hayat:
hayat tarz›, yaflama
flekli.
tatbik:
yerine getirme, uygula-
ma.
teklif:
birinden eziyetli, zahmetli
fakat di¤eri hakk›nda yararl› bir ifl
isteme.
temenni:
olmas›n› veya olmama-
s›n› isteme.
teflebbüs:
bir ifli yapmak için ha-
rete geçme, bafllama, giriflme.
usûl-i medeniyet:
medeniyet
usûlü, kaidesi, prensibi.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› yap›l-
mas› gereken ifl, görev.
yabanî:
ilkel durumda yaflayan,
vahflî.
zaif:
zay›f, güçsüz, kuvvetsiz, ta-
katsiz, dermans›z.
âciz:
eli yetmez, gücü yet-
mez, güçsüz.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, k›yametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
akraba:
yak›nlar, aralar›nda
soyca yak›nl›k bulunanlar, h›-
s›mlar.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan
istek, heves.
belâ:
musibet, gam, keder,
afet, s›k›nt›.
bilfiil:
fiilen, bizzat kendi ça-
l›flmas› ile yaparak, uygula-
mada.
dair:
belli bir fley hakk›nda
olan, alâkal›, müteallik, ait, il-
gili.
divane:
deli, akl› bafl›nda ol-
mayan, budala, al›k.
diyar-› gurbet:
gurbet diyar›,
yabanc› memleket, gurbet ili.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i ahiret:
ahiretini düflü-
nenler.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›,
dünya adam›, ahireti düflün-
meyen.
emin olma:
inanma, güven-
me.
emniyet:
inanma, güvenme.
evvelki:
önceki.
f›rsat:
bir ifl için en uygun za-
man ve hâl.
garip:
kimsesiz, zavall›.
hâdise:
vak›a, olay, ilk defa
olan, meydana ç›kan hâl.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
hâl-i âlem:
dünyan›n vaziye-
ti, âlemin durumu.
1...,415,416,417,418,419,420,421,422,423,424 426,427,428,429,430,431,432,433,434,435,...1390
Powered by FlippingBook