Tarihçe-i Hayat - page 439

Orada, sekiz sene a¤›r bir istibdat ve göz hapsi alt›n-
da bir sürgün hayat› geçirtiliyor. Fakat o, kat’iyen bofl
durmuyor, neflr-i envar-› Kur’âniyeye gizli olarak devam
ediyor. Bilhassa ‹nebolu’da çok fedakâr ve faal talebele-
ri yetifliyor. Aynen Isparta talebeleri gibi, flevkle Risale-i
Nur’u yazmaya ve etrafa perde alt›nda neflretmeye bafl-
l›yorlar. Karadeniz havalisinde de, Risale-i Nur eserleri
böylece büyük bir ra¤bet görmeye bafll›yor.
Hazret-i Üstat Kastamonu’da iken, Isparta’daki tale-
beleriyle daima alâkadar idi. O, izn-i ‹lâhî ile biliyordu ki;
Risale-i Nur’u dünyaya ilân ve neflredecek fedakârlardan
ve naflirlerden k›sm-› azam› Isparta’dan ç›kacak veya Is-
parta merkezindeki hizmet ile bu büyük vazife ifa edile-
cek.
Risale-i Nur fiakirtleri, sevgili Üstatlar›n›n hâl ve istira-
hat›yla çok alâkadard›rlar. Müflfik Üstatlar›ndan ve Nur-
cu kardefllerinin Risale-i Nur hizmetlerinden s›k s›k haber
almay› arzu ederler.
Bediüzzaman Said Nursî, yirmi yedi sene zarf›nda,
Nur Talebelerine hitaben ilmî, imanî, ‹slâmî mevzularda
ve hizmet-i imaniyeye dair baz› mektuplar yazm›flt›r. Nur
Talebeleri de, çok müfltak olduklar› bu mektuplar› el ya-
z›lar›yla ço¤altarak neflretmifllerdir. Din düflmanlar›n›n,
postahanelerden Nur risalelerini ve mektuplar›n› gön-
dermeyi yasak edecek dereceye varan fliddetli tazyikatla-
r› zaman›nda bu mektuplar› ve Nur risalelerini, Nur Ta-
lebeleri köyden köye, kasabadan kasabaya, vilâyetten
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 439
K
ASTAMONU
H
AYATI
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
havali:
etraf, çevre, civar, yöre,
dolay.
hitaben:
hitap ederek, söyleye-
rek, birine yönelerek.
hizmet-i imaniye:
imana ait hiz-
met, iman ve Kur'ân hakikatleri-
nin ikna edici ve ilmî delillerle an-
lafl›lmas›na hizmet etme.
ifa:
bir ifli yapma, bir ifli gerçek-
lefltirme.
ilân:
meydana ç›karma, belli et-
me, yayma, duyurma, bildirme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
‹slâmî:
‹slâm dinine mensup, ‹s-
lâm ile alâkal›, ‹slâma ait.
istibdat:
hak ve hukuku tan›ma-
ma, keyfî uygulama, zulüm ve ta-
hakküm.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
izn-i ‹lâhî:
Allah'›n izni.
kasaba:
flehirden küçük, köyden
büyük, henüz k›rsal özelliklerini
yitirmemifl olan yerleflim merke-
zi.
kat'iyen:
hiç bir zaman, asla.
k›sm-› azam:
büyük k›s›m, ekse-
riyet, ço¤unluk.
mevzu:
ele al›nan, üzerinde du-
rulan husus, bahis, konu.
müflfik:
flefkatli, merhametli, ac›-
yan.
müfltak:
ifltiyakl›, arzulu.
naflir:
da¤›tan, yayan, neflreden,
saçan, açan.
neflr:
da¤›tma, yayma, saçma,
serpme.
neflr-i envar-› Kur'âniye:
Kur'ân-
› Kerîm'in nurlar›n›n yay›lmas›,
neflredilmesi.
Nurcu:
Bedîüzzaman Said Nur-
sî'nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur'lar› oku-
yup neflreden kimse.
ra¤bet:
istek, arzu, meyil.
sürgün:
ceza olarak belli bir yerin
d›fl›nda veya belli bir yerde otur-
tulan kimse.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flevk:
fliddetli arzu, afl›r› istek ve
heves.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tazyikat:
tazyikler, bask›lar, zor-
lamalar, s›k›flt›rmalar.
üstat:
ö¤retici.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› yap›l-
mas› gereken ifl, görev.
vilayet:
il.
zarf›nda:
içerisinde.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l›.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan
istek, heves.
aynen:
bir fleyin asl› veya
kendisi olarak, t›pk› t›pk›s›na,
hiç de¤iflmeden, oldu¤u gibi.
bilhassa:
her fleyden önce,
baflta, hele, en çok, hususen,
hususî olarak, özellikle, mah-
sus.
daima:
her vakit, sürekli, her
zaman.
dair:
belli bir fley hakk›nda
olan, alâkal›, müteallik, ait, il-
gili.
faal:
çal›flkan, gayretli, hama-
rat.
1...,429,430,431,432,433,434,435,436,437,438 440,441,442,443,444,445,446,447,448,449,...1390
Powered by FlippingBook