Tarihçe-i Hayat - page 449

iman saadet-i ebediyeyi kazand›rd›¤› için, bir mü’mine
küre-i arz kadar bir saltanat-› bâkiyeyi temin eder. Velâ-
yet ise, mü’minin Cennetini geniflletir, parlatt›r›r. Bir
adam› sultan yapmak, on adam› vali yapmaktan daha
sevapl› bir hizmettir.
‹flte bu dakik s›rr›, senin Ispartal› kardefllerinin bir k›s-
m›n›n ak›llar› görmese de, umumunun keskin kalpleri
görmüfl ki, benim gibi bîçare günahkâr bir adam›n arka-
dafll›¤›n› evliyalara, e¤er bulunsayd›, müçtehitlere dahi
tercih ettiler. Bu hakikate binaen, bu flehre bir kutup, bir
gavs-› azam gelse, “Seni on günde velâyet derecesine ç›-
karaca¤›m” dese, sen Risale-i Nur’u b›rak›p onun yan›na
gitsen, Isparta kahramanlar›na arkadafl olamazs›n.
Said Nursî
ò„
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
[Risale-i Nur Talebelerinden bir k›s›m kardefllerimin,
benim haddimin çok fevkinde hüsnüzanlar›n› tadil etmek
için ihtar edilen bir muhaveredir.]
Bundan k›rk sene evvel, büyük kardeflim Molla Abdul-
lah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyo-
rum:
O merhum kardeflim, evliya-i azîmeden Hazret-i Ziya-
eddin’in (kuddise s›rr›hu) has müridi idi. Ehl-i tarikatçe,
mürflidinin hakk›nda müfritâne muhabbet ve hüsnüzan
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 449
K
ASTAMONU
H
AYATI
kutup:
bir tarikat›n en büyük li-
deri.
küre-i arz:
arz küresi, yer yuvar-
la¤›, dünya, yer küre.
merhum:
rahmete kavuflmufl, öl-
müfl, ölü.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sevme,
dostluk.
muhavere:
konuflma, görüflerek
konuflma, sohbet etme, karfl›l›kl›
olarak konuflma.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
fler'î hükümler ç›karabilen, gerek-
li bütün ehillik flartlar›na sahip
olan, genifl ve derin bilgili din âli-
mi.
müfritane:
müfrit bir flekilde, afl›-
r› derecede, afl›r› olarak.
mü'min:
iman eden, inanan.
mürit:
tarikatta bir fleyh ve mür-
flide ba¤lanarak tarikat usul ve
âdetleri ile tasavvufî hakikatleri
ö¤renen kimse.
mürflit:
bir tarikat›n bafl›nda bu-
lunan, tarikat ba¤l›lar›n› uyaran,
onlar› manevî bir terbiyeyle ye-
tifltiren, marifet ve irfan nuruyla
ayd›nlatan kimse, fleyh.
noksan:
kusurlu, nak›s.
rahmetullahi aleyh:
Allah'›n rah-
meti onun üzerine olsun.
saadet-i ebediye:
zevalsiz, sonu
olmayan mutluluk, sonsuz mut-
luluk.
saltanat-› bâkiye:
ebedî, sonsuz
saltanat.
s›r:
bir fleyin veya iflin dikkat, tec-
rübe, yetenek ve tecrübe ile an-
lafl›labilen en zor ve en ince yan›,
insan›n akl›n›n eriflemedi¤i ‹lâhî
hikmet.
sultan:
padiflah, hükümdar.
tadil:
do¤rultma, do¤rulama, dü-
zeltme, denklefltirme.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
temîn:
sa¤lama.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k olma-
yan fleylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden üs-
tün tutma, öne alma, seçme, da-
ha çok be¤enme.
umum:
hep, bütün, cümle, her-
kes.
vali:
bir vilâyeti idare eden en
büyük memur.
velâyet:
velîlik, ermifllik, Allah
dostlu¤u.
bîçare:
çaresiz, zavall›, flaflk›n.
binaen:
den dolay›, -den ötü-
rü, -için, -dayanarak, yap›la-
rak, bu sebepten.
dakik:
ince, nazik, ufak, du-
yulmaz, tutulmaz.
ehl-i tarikat:
tarikatç›lar, kal-
bini dünyan›n fani ifllerinden
ay›r›p, Allah sevgisi ile ba¤la-
yan kimseler.
evliya:
keramet sahibi olan-
lar, erenler, velîler, ulular.
evliya-i azîme:
büyük velîler.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
fevk:
üst, üst taraf, yukar›,
üzeri.
gavs-› azam:
tarikat kurucu-
su.
günahkâr:
günahl›, günah ifl-
leyen, günah ifllemifl.
had:
s›n›r, yetki.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
has:
halis, samimi, gerçek.
hikâye:
anlatma, nakletme.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
ihtar:
dikkatini çekme, ten-
bih, uyarma, uyar›.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
kuddise s›rruhu:
s›rr› mukad-
des olsun, s›rr› mübarek ol-
sun, s›rr› aziz olsun, (büyük
velîler için kullan›l›r).
kusur:
eksiklik, noksan.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
1...,439,440,441,442,443,444,445,446,447,448 450,451,452,453,454,455,456,457,458,459,...1390
Powered by FlippingBook