bu iki ayet de, iflaret ve beflaret-i Kurâniyede ifade eder
ki:
Risale-i Nur dairesine girenler, tehlikede olan iman-
larn kurtaryorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cenne-
te gidecekler
diye müjde veriyor.
Evet, baz vakit olur ki, bir nefer, gördü¤ü hizmet için
bir müflirin fevkine çkar, binler derece kymet alr...
On Dokuzuncu Sözün âhirinde beyan edilen Kurân-
daki tekrarn ekser hikmetleri
Risale-i Nur
da dahi cere-
yan ediyor. Bilhassa ikinci hikmeti, tam tamna vardr. O
hikmet fludur ki:
Herkes Kurâna muhtaçtr. Fakat herkes, her vakit
Kurân okumaya muktedir olamaz, fakat bir sureye ga-
liben muktedir olur. Onun için en mühim makasd-
Kurâniye, ekser uzun surelerde derç edilerek, her bir su-
re bir küçük Kurân hükmüne geçmifl. Demek hiç kimse-
yi mahrum etmemek için, haflir ve tevhid ve kssa-i Mû-
sa gibi baz maksatlar tekrar edilmifl.
Ayn ehemmiyetli hikmet içindir ki, baz defa haberim
olmadan, ihtiyarm ve rzam olmad¤ hâlde, baz ince
hakaik- imaniye ve kuvvetli hüccetleri, müteaddit risale-
lerde tekrar edilmifl. Ben çok hayret ederdim: Neden
onlar bana unutturulmufl? Sonra katî bir surette bildim
ki, herkes, bu zamanda Risale-i Nura muhtaçtr. Fakat
umumunu elde edemez. Elde etse de, tamam okuyamaz.
Fakat küçük bir Risale-i Nur hükmüne geçmifl bir Risa-
le-i camiay elde edebilir ve ekser vakitlerde muhtaç
oldu¤u meseleleri ondan okuyabilir. Ve gda gibi her
ahir:
en son, en sondaki.
ayet:
Kur'ân'n her bir cümlesi,
Kur'ân'n surelerini oluflturan lâhî
söz.
beflaret-i Kur'âniye:
Kur'ân'dan
gelen müjde.
beyan:
anlatma, açk söyleme,
bildirme, izah.
bilhassa:
her fleyden önce, baflta,
hele, en çok, hususen, hususî ola-
rak, özellikle, mahsus.
cereyan:
olma, meydana gelme.
derc:
sokma, arasna skfltrma.
ehemmiyet:
kymet, de¤er,
önem.
ekser:
pek çok, ço¤unluk.
fevk:
üst, üst taraf, yukar, üzeri.
galiben:
ço¤u zaman, ço¤u kere.
hakaik- imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
haflr:
kyametten sonra bütün in-
sanlarn bir yere toplanmalar, Al-
lah'n, ölüleri diriltip mahflere ç-
karmas, kyamet.
hayret:
flaflma, flaflrma.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep.
hüccet:
delil, ispat, burhan.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
ifade:
anlatma, anlatm, anlatfl.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
kabir:
ölüleri defnetmek için ka-
zlan çukur, mezar, sin, merkad.
büyük, ulu.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kssa-i Mûsa:
Hz. Mûsa'nn kssa-
s, Hz. Mûsa'nn baflndan geçen
mühim hâdiselerin anlatld¤ ks-
sa.
kymet:
de¤er.
mahrum:
nasipsiz, yoksun.
makasd- Kur'âniye:
Kur'ân-
444 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
Kerîm'in maksatlar, gayeleri.
maksat:
kastedilen, istenilen
fley, varlmak istenen nokta,
niyet, meram.
mesele:
konu.
muhtâc:
ihtiyac olan, kendi-
sine bir fley lâzm olan, ihti-
yaç içinde bulunan, bir eksi¤i
olup onu tamamlamak iste-
yen.
muktedir:
iktidarl, gücü ye-
ten, güçlü, kuvvetli, ifl becere-
bilen.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
müjde:
sevindirici haber, iyi
haber, mufltu, beflaret.
müflir:
en yüksek askerî de-
rece, mareflal.
müteaddit:
ço¤alan, çok, bir-
çok, türlü türlü, çeflitli, birden
fazla.
nefer:
rütbesiz asker, er.
rza:
kendi iste¤i ile davran-
ma.
risale-i camia:
toplayc risa-
le.
sure:
Kurân- Kerîmin ayrld-
¤ 114 bölümden her biri.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tamam:
tam, eksiksiz, nok-
sansz, kâmil.
tehlike:
büyük zarar ve yok
olmaya yol açabilecek du-
rum.
tevhit:
Allah'n bir oldu¤una
inanma, Allah'n varl¤n, bir-
li¤ini, dengi ve orta¤ bulun-
mad¤n kabul etme.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.