refine ve afatn nüzulüne vesiledir
. Hatta deniz dibinde
balklar, canilerden flekva ederler ki, stirahatimizin sel-
bine sebep oldular diye rivayet-i sahiha vardr. O hâlde,
kâfirin ve münaf¤n azap çekmesine acyp flefkat eden
adamlar, flefkate lâyk hadsiz masumlara acmyorlar.
ìĠ
Risale-i Nur, hakaik- slâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi
geliyor, baflka eserlere ihtiyaç brakmyor. Katî ve çok
tecrübelerle anlafllmfl ki, iman kurtarmak ve kuvvetlen-
dirmek ve tahkikî yapmann en ksa ve en kolay, Risa-
le-i Nurdadr. Evet, on befl sene yerine on befl haftada,
Risale-i Nur, o yolu kestirir, iman- tahkikîye îsal eder.
Bu
fakir kardefliniz, yirmi sene evvel kesret-i mütalâa ile ba-
zen bir günde bir cilt kitab anlayarak mütalâa ederken,
yirmi seneye yakndr ki, Kurân ve Kurândan gelen Ri-
sale-i Nur bana kâfi geliyordu. Bir tek kitaba muhtaç ol-
madm, baflka kitaplar da yanmda bulundurmadm.
Risale-i Nur, çok mütenevvi hakaika dair oldu¤u hâl-
de, telifi zamannda yirmi seneden beri ben muhtaç ol-
madm. Elbette, siz yirmi derece daha ziyade muhtaç ol-
mamak lâzm gelir. Hem madem ben sizlere kanaat et-
tim ve ediyorum, baflkalara bakmyorum ve meflgul ol-
muyorum; siz dahi Risale-i Nura kanaat etmeniz lâzm-
dr, belki bu zamanda elzemdir.
@è
afat:
afetler, büyük belâ ve musi-
betler.
azap:
ceza.
bazen:
zaman zaman, ara sra,
her zaman de¤il.
belki:
hatta.
cani:
cinayet iflleyen veya bu de-
recede a¤r suç iflleyen kimse.
dair:
belli bir fley hakknda olan,
alâkal, müteallik, ait, ilgili.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
elzem:
daha (en, pek) lâzm, lü-
zumlu, gerekli.
eser:
baslma kitap.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
fakir:
zavall, bîçare, âciz.
hadsiz:
snrsz, saysz.
hakaik:
hakikatler, do¤rular, ger-
çekler.
hakaik- slâmiye:
slâmiyetin
gerçekleri, slâma ait hakikatler.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de... manalarnda, cümle baflla-
rnda kullanlan edattr.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk hâ-
li, muhtaç olufl.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
iman tahkikî yapmak:
imana
dair bütün meseleleri inceleyip
delil ve bürhan ile inanmak.
iman- tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri in-
celeyip delil ve bürhan ile inan-
ma.
îsâl:
ulafltrma, vardrma, yetifltir-
me, erifltirme.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kâfî:
yeten, kâfi gelen, deruhte
eden, ihtiyac karfllayan.
kâfir:
Allah' ve slâmiyeti inkâr
eden, kabul etmeyen.
kanaat:
ksmete raz olma, elin-
dekiyle yetinme, göz toklu¤u,
elindekini yeterli görüp fazlasn
istememe.
kat'î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kesret-i mütalâa:
mütalâann
çoklu¤u, çok okuma, çok çok tet-
kik.
lâyk:
uygun, yakflr, münasip.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay, böyle ise, hele.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsz.
446 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
meflgul:
ilgilenen, u¤raflan.
muhtâc:
ihtiyac olan, kendi-
sine bir fley lâzm olan, ihti-
yaç içinde bulunan, bir eksi¤i
olup onu tamamlamak iste-
yen.
münafk:
kalbinde küfrü giz-
ledi¤i hâlde Müslüman görü-
nen, kâfirli¤ini gizleyerek
Müslüman gibi davranan.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
mütenevvi:
ayn cinsten ol-
mayan, nev' nev', türlü türlü,
çeflitli, çeflit çeflit, cins cins,
muhtelif.
nüzul:
yukardan afla¤ya in-
me, inifl.
rahmet:
Allah'n kullarn esir-
gemesi, onlara acyp ba¤flla-
mas, onlara maddî ve mane-
vî nimetler vermesi, onlarn
günahlarn silmesi.
ref:
kaldrma, giderme, fes-
hetme, la¤vetme, hükümsüz
brakma.
rivayet-i sahiha:
sahih olan
rivayet, Peygamberimizden
do¤ru olarak, sahih olarak
nakledilmifl hadis.
selb:
kaldrma, giderme.
flefkat:
acyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfllksz
merhamet, karfllk bekleme-
den yardm etme.
flekva:
flikâyet, yaknma, hofl-
nutsuzluk, memnuniyetsizlik.
tecrübe
:
deneyim.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
vesile:
bahane, sebep.
ziyade:
çok, fazla, artk.