Risale-i Nur’un has flakirtleri dairesine dahil edip, bütün
manevî kazançlar›ma hissedar edece¤im.
Benim taraf›mdan onlar›n peder ve validelerine veya
akrabalar›na ve üstatlar›na selâmlar›m›z› tebli¤ ediniz.
Cenab-› Hak, onlar› ve evlâtlar›n› dünyada ve ahirette
mes’ut eylesin. Âmin, âmin, âmin.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz kardefllerim,
Hakaik-› imaniye her fleyden evvel bu zamanda en bi-
rinci maksat olmak ve sair fleyler ikinci, üçüncü, dördün-
cü derecede kalmak ve Risale-i Nur’a hizmet etmek en
birinci vazife ve medar-› merak ve maksud-i bizzat olmak
lâz›m iken, flimdiki hâl-i âlem, hayat-› dünyeviyeyi, husu-
san hayat-› içtimaiyeyi ve bilhassa hayat-› siyasiyeyi ve
bilhassa medeniyetin sefahat ve dalâletine ceza olarak
gelen gadab-› ‹lâhînin bir cilvesi olan Harb-i Umumînin
tarafgirâne, damarlar› ve asaplar› tehyiç edip bât›n-› kal-
be kadar, hatta hakaik-› imaniyenin elmaslar› derecesine
o zararl›, fânî arzular› yerlefltirecek derecede, bu mefl’um
as›r, öyle fl›r›nga etmifl ve ediyor ve öyle afl›lam›fl ve afl›-
l›yor ki, Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan bir k›s›m
sathî, belki de bir k›s›m zaif velîler, o siyasî ve içtimaî ha-
yat›n rab›talar› sebebiyle, hakaik-› imaniyenin hükmünü
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
k›yametten sonra kurulacak olan
âlem.
akraba:
yak›nlar, aralar›nda soy-
ca yak›nl›k bulunanlar, h›s›mlar.
âmin:
“Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlam›nda duan›n so-
nunda söylenir.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan istek,
heves.
aziz:
muhterem, sevgili, de¤erli.
bilfiil:
fiilen, gerçek olarak.
bilhassa:
her fleyden önce, baflta,
hele, en çok, hususen, hususî ola-
rak, özellikle, mahsus.
Cenab-› Hak:
Allah.
ceza:
karfl›l›k, azap.
cilve:
Esma-i ‹lâhînin tecellisi.
dahil etme:
katma.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten ay-
r›lmak, azmak, do¤ru yoldan ay-
r›lma, azma, bat›la yönelme.
dua:
Allah'a yalvarma, niyaz.
evlât:
veletler, çocuklar.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
gadab-› ‹lâhî:
Allah'›n gazab›.
hakaik-› imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hâl-i âlem:
dünyan›n vaziyeti,
âlemin durumu.
has:
halis, samimi, gerçek.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayat-› içtimaiye:
sosyal hayat,
cemiyet hayat›, toplum hayat›.
hayat-› siyâsîye:
siyasete ait ha-
yat, politik hayat, siyasi hayat.
hissedar:
hisse sahibi, pay sahibi.
hususan:
bilhassa, ayr›ca, baflka-
ca, hususî olarak.
hususî:
flahsî, kiflisel.
kusur:
eksiklik, noksan.
lâz›m:
gerek, gerekli, lüzumlu.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
var›lmak istenen nokta, niyet,
meram.
maksud-› bizzat:
kendi maksad›,
flahsî gaye, flahsî amaç.
manevî:
madde d›fl› olan, maddî
olmayan, manaya ait.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahs›z.
medar-› merak:
meraka sebep
olan.
medeniyet:
medenîlik, flehir-
lilik, uygarl›k.
memleket:
ülke, yurt, vatan.
mesut:
saadetli, bahtl›, bahti-
yar, kutlu.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
noksan:
kusurlu, nak›s.
peder:
baba, ata.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
sefahat:
yasak fleylere, zevk
ve e¤lenceye afl›r› derecede
düflkünlük.
suret:
biçim, tarz, flekil.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tebli¤:
yetifltirme, ulaflt›rma,
götürme, bitifltirme, erifltir-
me.
tebrik:
kutlama. u¤urlu, ha-
y›rl›, mübarek olmas›n› dile-
me.
tebrikname:
tebrik yaz›s›,
kutlama yaz›s›.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
teflekkürname:
teflekkür bil-
diren yaz›, teflekkür yaz›s›.
ümmî:
okuma yazmas› olma-
yan, okumam›fl.
üstat:
ö¤retici.
valide:
ana, anne.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› ya-
p›lmas› gereken ifl, görev.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
464 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI