gösterseniz, elbette Risale-i Nur’un kudsî hizmetinde ve
cihana de¤er uhrevî neticelerine mukabil, merdane ve
fedakârâne cesaret gösterip sadakatinizi muhafaza eder-
siniz” dedim. Onlar da tam kabul ettiler.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Âlem-i insaniyette ve ‹slâmiyette üç muazzam mesele
olan,
iman
ve
fleriat
ve
hayat
’t›r. ‹çlerinde en muazzam›
iman hakikatleri oldu¤undan,
bu hakaik-› imaniye-i
Kur’âniye, baflka cereyanlara, baflka kuvvetlere tâbi ve
alet edilmemek; ve elmas gibi o Kur’ân’›n hakikatlerini
dini dünyaya satan veya alet eden adamlar›n nazar›nda
cam parçalar›na indirmemek; ve en kudsî ve en büyük
vazife olan iman› kurtarmak hizmetini tam yerine getir-
mek için, Risale-i Nur’un has ve sad›k talebeleri, gayet
fliddet ve nefretle siyasetten kaç›yorlar.
Hatta sizin bu
kardefliniz, siz de bilirsiniz, bu on sekiz senedir, o kadar
muhtaç oldu¤um hâlde, siyasete, hayat-› içtimaiyeye te-
mas etmemek için hükûmete karfl› bir tek müracaat›m
olmad›¤› gibi, bu sekiz dokuz ayd›r, küre-i arz›n bu hercü-
mercini bir tek defa ne sual ve ne de merak ettim.
Said Nursî
@ò„@
âlem-i insaniyet:
insanl›k âlemi.
aziz:
muhterem, sayg›n, sevgili,
de¤erli.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
cesaret:
cesurluk, yi¤itlik, yürek-
lilik.
cesaret-i f›triye:
yarat›l›fltan ge-
len cesurluk, yi¤itlik.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
cihanpesendâne:
kâinat, cihan
be¤enircesine.
ehemmiyet:
k›ymet, de¤er,
önem.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
elmas:
çok k›ymetli bir mücev-
her.
esas:
temel.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fedakârane:
fedâkâr olana yak›-
flacak surette, can›n› feda ederce-
sine.
fevkalâde:
çok güzel, çok iyi, çok
üstün.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakaik-› imaniye-i Kur'âniye:
Kur'ân'dan gelen iman hakikatle-
ri.
hakikat:
as›l, esas.
hârika:
ola¤anüstü vas›flar tafl›-
yan ve hayranl›k hissi uyand›ran
fley.
has:
halis, gerçek, samimi.
haslet:
güzel huy, iyi özellik.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için “üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de...” manalar›nda, cümle baflla-
r›nda kullan›lan edatt›r.
hayat-› içtimaiye:
sosyal hayat,
cemiyet hayat›, toplum hayat›.
hidemat-› Nuriye:
Risâle-i Nur
hizmetleri.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfl›l›k beklemeksizin, s›rf Allah
r›zas› için yapma.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
kusur:
eksiklik, noksan.
kuvvet-i imaniye:
imandan ge-
len kuvvet.
merdane:
erkekçesine, mertçesi-
ne, ere yak›fl›r surette, mertçe,
erkekçe.
metanet:
sa¤laml›k, kavilik, me-
tinlik, dayan›kl›l›k.
muazzam:
ehemmiyetli, önemli.
muhafaza:
koruma, saklama,
h›fzetme.
muhtâc:
ihtiyac› olan, kendi-
sine bir fley lâz›m olan, ihti-
yaç içinde bulunan, bir eksi¤i
olup onu tamamlamak iste-
yen.
mukabil:
karfl›l›k olarak, kar-
fl›l›¤›nda.
nazar:
düflünme, fikir, mülâ-
haza, niyet.
nefret:
bir fleyden veya kim-
seden i¤renme, tiksinme, ik-
rah.
netice:
sonuç.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam
olmay›fl.
sadakat:
ba¤l›l›k, do¤ruluk.
sad›k:
sadakatli, dostlu¤u ve
ba¤l›l›¤› içten olan.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
siyaset
:
politika.
fleriat:
Allah'›n emri, ‹lâhî ka-
nun.
tâbi:
ba¤l›.
talebe:
ö¤renciler, tahsil gö-
renler.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
vazife:
ifl, görev, memuriyet.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
468 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI