1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k, mübarek kardefllerim,
Üç gün evvel, aynen nurlu hediyeniz Kastamonu’ya
gelece¤i anda rüyada görüyordum ki, terfi-i makam ve
rütbe için, bizlere ferman-› flahane, manevî bir canipten
geliyor. Kemal-i hürmetle ellerinde tutup bize getiriyor-
lar. Biz bakt›k ki, o ferman-› âlî, Kur’ân-› Azîmüflflan
olarak ç›kt›. O hâlde bu mana kalbe geldi:
Demek
Kur’ân yüzünden Risale-i Nur’un flahs-› manevîsi ve biz
flakirtleri, bir terfi ve terakki ferman›n› âlem-i gayptan
alaca¤›z
.
fiimdi tabiri ise, o ferman› temsil eden masumlar›n ka-
lemiyle manevî tefsir-i Kur’ân’› ald›¤›m›zd›r. Bu rüyan›n
flimdiki tabiri ç›kmadan bir-iki saat evvel Feyzi ile
Emin’in gösterdikleri tabir dahi hakt›r ve ehemmiyetlidir.
Hem bu medar-› sürur ve ferah olan hediye-i nurani-
yeyi bir hiss-i kablelvuku ile benim ruhum tam hissetmifl,
akla haber vermemifl idi ki; o gelmeden iki gün evvel,
Feyzi ve Emin’in f›kras›nda beyan edilen, rüyay› gördü-
¤üm gecenin gününde sabahtan akflama kadar ve ikinci
günü de k›smen, hiç görmedi¤im bir tarzda bir sevinç,
bir sürur hissedip, mütemadiyen bir bahane ile ferah›m›
izhar edip, otuz k›rk defa tebessümle güldüm.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varl›¤› kesin olan ve
mahiyeti allah taraf›ndan bilinen
baflka dünyalar.
aynen:
bir fleyin asl› veya kendisi
olarak, t›pk› t›pk›s›na, hiç de¤ifl-
meden, oldu¤u gibi.
aziz:
muhterem, sevgili, de¤erli.
canip:
yan, yön, cihet, taraf.
ehemmiyet:
k›ymet, de¤er,
önem.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
esasat-› diniye:
dinin esaslar›, rü-
künleri.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
felâket:
büyük dert, belâ.
ferman:
emir, buyruk.
ferman-› âlî:
yüce, yüksek fer-
man.
ferman-› flahane:
padiflaha yak›-
fl›r ferman.
hak:
gerçek, do¤ru.
hediye-i nuraniye:
nurlu hediye.
hiss-i kablelvuku:
Bir fleyi vuku-
undan önce hissetme, bir hadise-
nin gerçekleflmesinden önce kal-
be do¤mas›.
hukuk-i insaniye:
insanî haklar.
imdat:
yard›m isteme, yard›m
için ba¤›rma 盤l›¤›.
istirahat-› befleriye:
insanl›¤›n
rahat›, huzuru.
kemal-i hürmet:
hürmetin mü-
kemmelli¤i, tam ve kusursuz mü-
kemmel hürmet.
Kur'ân-› Azîmüflflan:
flan ve fle-
refi yüce olan Kur'ân.
kusur:
eksiklik, noksan.
mana:
anlam.
manevî:
madde d›fl› olan, maddî
olmayan, manaya ait.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahs›z.
mazlum:
zulüm görmüfl, zulme
u¤ram›fl.
medar-› sürur u ferah:
sevinç ve
ferah sebebi.
medar-› fleref:
fleref kazand›ran
sebep.
muhafaza:
koruma, saklama,
h›fzetme.
mukaddesat-› semaviye:
‹lâ-
hî emre ve vahye dayanan
mukaddes fleyler.
musibet:
felâket, belâ, ans›-
z›n gelen belâ, dert, s›k›nt›.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
mücadele:
bir gayeye var-
mak için gösterilen ferdî veya
toplu çaba.
netice:
sonuç, bir iflin, bir fiilin
sonucunda elde edilen fley,
semere.
noksan:
kusurlu, nak›s.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
flahs-› manevî:
manevî flah›s.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tabir:
rüya yorumu.
tefsir-i Kur'ân:
Kur'ân tefsiri,
Kur'ân'›n aç›klamas›.
temsil:
bir fleyin sembolü ol-
ma.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
terakki:
ilerleme, geliflme.
terfi:
yükselme.
terfi-i makam ve rütbe:
ma-
kam ve rütbenin yükselmesi.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
462 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI