Ey Hüsrev! Tesirli ve güzel mektubunu ald›m. Vazife-
nin bafl›na geçmen bizi fevkalâde mesrur etti; binler sa-
falarla geldin. Sen, bu bir buçuk sene maddî kalemin ifl-
lemedi¤inden merak etme. Senin yerine o kerametli ka-
leminin yadigâr› olan Mu’cizat-› Ahmediyenin biri vilâ-
yat-› flarkiyede fa’alâne geziyor. Di¤er son yazd›¤›n nüs-
ha da, ‹stanbul’da, senin yerinde çal›fl›p, inflaallah fütu-
hat yapar. Senin yazd›¤›n mu’cizeli iki Kur’ân-› Azimüfl-
flan›n bu havalide hususan Ramazan-› fierifte sana ka-
zand›rd›klar› sevaplar› ve tahsin ve tebriklerini, inflaallah
yak›nda tab’a girmesiyle, âlem-i ‹slâmdan senin ruhuna
ya¤acak rahmet dualar›n› düflün, Allah’a flükret.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Ben, pek kat’î bir surette ve bine yak›n tecrübelerim
neticesinde kat’î kanaatim gelmifl ve ekser günlerde
hissediyorum ki,
Risale-i Nur’un hizmetinde bulundu¤um
günde, hizmetin derecesine göre kalbimde, bedenimde,
dima¤›mda, maifletimde bir inkiflaf, inbisat, ferahl›k, be-
reket görüyorum.
Ve çoklar› itiraf ediyor , “Biz de hisse-
diyoruz” derler. Hatta, size geçen sene yazd›¤›m gibi, be-
nim, pek az g›da ile yaflad›¤›m›n s›rr›, o bereket imifl.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
Aziz:
izzetli, muhterem, sayg›n.
beden:
vücut.
bereket:
bolluk, bereket, gürlük.
dima¤:
ak›l, fluur.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ekser:
pek çok.
ferah:
gönül aç›kl›¤›, sevinç, se-
vinme.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
g›da:
yiyip içilen fleyler.
Hatta:
manaya kuvvet vermek
için “üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de...” manalar›nda, cümle baflla-
r›nda kullan›lan edatt›r.
hizmet:
bir u¤urda bir iflin yap›l-
mas› için çal›flma, o ifl için gayret
gösterme, çabalama.
hususan:
bilhassa, özellikle.
inbisat:
geniflleme, yay›lma; aç›k
yüzlü olma, sevinçli ve nefleli ol-
ma, gönül aç›kl›¤›, kalp ferahl›¤›.
inkiflaf:
ortaya ç›kma, geliflme.
inflaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nas›nda kullan›lan bir dua.
itiraf:
baflkalar›n›n bilmedi¤i gizli
bir kusurunu söyleme, kendisi
için iyi say›lmayacak bir hâli giz-
lemeyip söyleme.
kanaat:
h›rs göstermeden k›sme-
tine raz› olmak, elindeki ile yetin-
mek.
kat’î:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal b›rakmayan.
keramet:
ermiflçesine yap›lan ifl,
hareket veya söylenen söz, fikir.
maddî:
madde ile alakal›, cisma-
nî.
maiflet:
geçim, geçinme.
merak:
bir fleyi ö¤renmek iste-
mek, çok fliddetli arzu, heves,
düflkünlük.
mesrur:
sevinçli, memnun.
Mu’cizat-› Ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin (a.s.m.) gösterdi¤i
mu’cizeler.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanlar›n aciz kald›¤› fley.
netice:
bir iflin, bir fiilin sonunda
elde edilen fley, semere, sonuç.
nüsha:
gazete ve dergilerde
say›.
rahmet:
flefkat, merhamet,
ba¤›fllama ve esirgeyicilik.
Ramazan-› fierif:
mübarek,
flerefli Ramazan ay›.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
safa:
rahat ve huzurlu olma,
gönül flenli¤i.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst,
hakk› ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
s›rr›:
s›r ile alâkal›, gizlilikle il-
gili.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flükür:
Allah’›n nimetlerine
karfl› memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’› hamd etme.
tab:
basma, bask›.
tahsin:
be¤enme, güzel bul-
ma.
tecrübe:
deneyim, s›nama, s›-
nav, imtihan.
tesir:
etki.
vilâyat-› flarkiye:
flark vila-
yetleri, do¤u illeri.
yadigâr:
bir kimseyi veya
olay› hat›rlatan eflya veya
kimse.
yak›n:
kesin bilme, flüpheden
s›yr›larak bilme, son derece
emin olarak bilme, do¤ru ve
kuvvetle bilme.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
482 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI