bildiren bir Zat, perde-i gayp tarafnda bulundu¤u bilbe-
dahe anlafllyor. Elbette ve her hâlde, fiilen ve hâlen ol-
du¤u gibi, kavlen ve tekellümen dahi konuflur, kendini
tanttrr, sevdirir. Öyleyse, âlem-i gayp cihetinde Onu,
Onun tezahüratndan bilmeliyiz dedi. Kalbi içeriye gir-
di, akl gözüyle gördü ki:
Gayet kuvvetli bir tezahüratla, vahiylerin hakikati,
âlem-i gaybn her tarafnda, her zamanda hükmediyor.
Kâinatn ve mahlûkatn flahadetlerinden çok kuvvetli bir
flahadet-i vücut ve tevhid, Allâmül-Guyûbdan vahiy ve il-
ham hakikatleriyle geliyor. Kendini ve vücut ve vahdeti-
ni, yalnz masnularnn flahadetlerine brakmyor. Kendi-
si, kendine lâyk bir kelâm- ezelî ile konufluyor. Her yer-
de ilim ve kudretiyle hâzr ve nazrn kelâm dahi hadsiz-
dir. Ve kelâmnn manas Onu bildirdi¤i gibi, tekellümü
dahi Onu sfâtyla bildiriyor.
Evet, yüz bin peygamberlerin tevatürleriyle ve ihbarat-
larnn vahy-i lâhîye mazhariyet noktasnda ittifaklaryla
ve nev-i beflerden ekseriyet-i mutlakann tasdikgerdesi ve
rehberi ve muktedas ve vahyin semereleri ve vahy-i
meflhut olan kütüb-i mukaddese ve suhuf-i semaviyenin
delâil ve mucizatlaryla, hakikat-i vahyin tahakkuku ve
sübutu bedahet derecesine geldi¤ini bildi ve vahyin haki-
kati befl hakikat-i kudsiyeyi ifade ve ifaza ediyor diye an-
lad:
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varl¤ kesin olan ve
mahiyeti allah tarafndan bilinen
baflka dünyalar.
Allâmü'l-Guyûb:
gayb bilen, gö-
rünmeyen fleyleri bilen, Allah.
bedahet:
açklk, aflikâr olufl.
bilbedahe:
açktan, aflikâr olarak.
cihet:
yan, yön, taraf.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat
vastalar.
ekseriyet-i mutlaka:
bir fazlasy-
la elde edilen ço¤unluk, çokluk,
kesin ço¤unluk.
fiilen:
fiille, davranfl ve hareket-
lerle, yaparak.
hakikat- kudsiye:
kudsî, yüce
hakikat.
hakikat-i vahiy:
vahyin hakikati.
hâlen:
hareket ve davranfl ola-
rak.
hâzr:
huzurda olan, hazr.
ifaza:
feyiz verme, feyizlendirme,
bereketlendirme.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler, ha-
ber vermeler.
ilham:
belli bilgi vastalarna bafl-
vurmadan Allah tarafndan insa-
nn kalbine veya zihnine indirilen
mana.
ittifak:
birleflme, birliktelik.
kavil:
söz, kelâm.
kavlen:
söz ile, sözlü olarak, fiilî
olmayan.
kelâm:
söz, lâfz, lâkrd.
kelâm- ezelî:
ezelî söz, varl¤na
bafllangç olmayan Allah'n sözü.
kemalât:
faziletler, iyilikler, ke-
maller, olgunluklar, mükemmel-
likler.
kudret:
Allah'n bütün varl¤ çev-
releyen ezelî kuvveti.
kütüb-i mukaddese:
mukaddes
kitaplar (Tevrat, Zebur, ncil ve
Kur'ân- Kerîm).
maharet:
mahirlik, ustalk, bece-
riklilik, hüner.
mahlûkat:
yaratlmfllar, yaratk-
lar, Allah tarafndan yaratlanlar.
masnu:
sanatla yaplmfl varlk.
mazhariyet:
elde etme, nail ol-
ma, kavuflma, flereflenme.
mu'cizat:
mu'cizeler, Allah tara-
fndan verilip, yalnz peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük
harika ifller.
mu'cize:
benzerini yapmaktan
insann aciz kald¤ fley.
muktedâ:
iktida edilen, uyulan,
örnek tutulan, örnek alnan, taklit
edilen.
nazr:
nezaret eden, bakan, göze-
ten.
nev-i befler:
insano¤lu, insan so-
yu.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde.
semere:
netice, sonuç.
542 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
sfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
sf.
suhuf-i semaviye:
semavî
sayfalar.
sübut:
gerçekleflme, meyda-
na gelme.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
flahadet-i
vücut ve tevhit
:
varlk ve tevhit iflareti.
tahakkuk:
gerçekleflme,
meydana gelme, olma.
tasdikgerde:
kabul edilmifl,
tasdik edilmifl.
tekellüm:
söyleme, konufl-
ma, lâf etme.
tekellümen:
konuflarak.
tevatür:
içinde yalan ihtimali
bulunmayan ve birbirlerine
kuvvet veren haberlerden
oluflan, güvenilir insanlarn
birbirine anlatarak getirdikleri
kesin haber.
tevhid:
Allah'n bir oldu¤una
inanma, Allah'n varl¤n, bir-
li¤ini, dengi ve orta¤ bulun-
mad¤n kabul etme.
tezahürat:
görünüfller, belir-
meler, ortaya çkmalar.
vahiy:
Cenab- Hakkn diledi¤i
hükümleri, srlar ve hakikat-
leri peygamberlere bildirme-
si.
vahy-i meflhut:
flahit olunan
vahiy, peygamberlere verilen
kitaplarda görülen, okunan
vahiy.
vahy-i lâhî:
lâhî vahiy, Allah
tarafnda vahiy ile gelen, emir
ve yasaklar.
vücut:
var olma, varlk.
zahir:
açk, belli, meydanda.