Tarihçe-i Hayat - page 542

bildiren bir Zat, perde-i gayp taraf›nda bulundu¤u bilbe-
dahe anlafl›l›yor. Elbette ve her hâlde, fiilen ve hâlen ol-
du¤u gibi, kavlen ve tekellümen dahi konuflur, kendini
tan›tt›r›r, sevdirir. Öyleyse, âlem-i gayp cihetinde Onu,
Onun tezahürat›ndan bilmeliyiz” dedi. Kalbi içeriye gir-
di, ak›l gözüyle gördü ki:
Gayet kuvvetli bir tezahüratla, vahiylerin hakikati,
âlem-i gayb›n her taraf›nda, her zamanda hükmediyor.
Kâinat›n ve mahlûkat›n flahadetlerinden çok kuvvetli bir
flahadet-i vücut ve tevhid, Allâmü’l-Guyûbdan vahiy ve il-
ham hakikatleriyle geliyor. Kendini ve vücut ve vahdeti-
ni, yaln›z masnular›n›n flahadetlerine b›rakm›yor. Kendi-
si, kendine lây›k bir kelâm-› ezelî ile konufluyor. Her yer-
de ilim ve kudretiyle hâz›r ve naz›r›n kelâm› dahi hadsiz-
dir. Ve kelâm›n›n manas› Onu bildirdi¤i gibi, tekellümü
dahi Onu s›fât›yla bildiriyor.
Evet, yüz bin peygamberlerin tevatürleriyle ve ihbarat-
lar›n›n vahy-i ‹lâhîye mazhariyet noktas›nda ittifaklar›yla
ve nev-i beflerden ekseriyet-i mutlakan›n tasdikgerdesi ve
rehberi ve muktedas› ve vahyin semereleri ve vahy-i
meflhut olan kütüb-i mukaddese ve suhuf-i semaviyenin
delâil ve mu’cizatlar›yla, hakikat-i vahyin tahakkuku ve
sübutu bedahet derecesine geldi¤ini bildi ve vahyin haki-
kati befl hakikat-i kudsiyeyi ifade ve ifaza ediyor diye an-
lad›:
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varl›¤› kesin olan ve
mahiyeti allah taraf›ndan bilinen
baflka dünyalar.
Allâmü'l-Guyûb:
gayb› bilen, gö-
rünmeyen fleyleri bilen, Allah.
bedahet:
aç›kl›k, aflikâr olufl.
bilbedahe:
aç›ktan, aflikâr olarak.
cihet:
yan, yön, taraf.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat
vas›talar›.
ekseriyet-i mutlaka:
bir fazlas›y-
la elde edilen ço¤unluk, çokluk,
kesin ço¤unluk.
fiilen:
fiille, davran›fl ve hareket-
lerle, yaparak.
hakikat-› kudsiye:
kudsî, yüce
hakikat.
hakikat-i vahiy:
vahyin hakikati.
hâlen:
hareket ve davran›fl ola-
rak.
hâz›r:
huzurda olan, haz›r.
ifaza:
feyiz verme, feyizlendirme,
bereketlendirme.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler, ha-
ber vermeler.
ilham:
belli bilgi vas›talar›na bafl-
vurmadan Allah taraf›ndan insa-
n›n kalbine veya zihnine indirilen
mana.
ittifak:
birleflme, birliktelik.
kavil:
söz, kelâm.
kavlen:
söz ile, sözlü olarak, fiilî
olmayan.
kelâm:
söz, lâf›z, lâk›rd›.
kelâm-› ezelî:
ezelî söz, varl›¤›na
bafllang›ç olmayan Allah'›n sözü.
kemalât:
faziletler, iyilikler, ke-
maller, olgunluklar, mükemmel-
likler.
kudret:
Allah'›n bütün varl›¤› çev-
releyen ezelî kuvveti.
kütüb-i mukaddese:
mukaddes
kitaplar (Tevrat, Zebur, ‹ncil ve
Kur'ân-› Kerîm).
maharet:
mahirlik, ustal›k, bece-
riklilik, hüner.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar, yarat›k-
lar, Allah taraf›ndan yarat›lanlar.
masnu:
sanatla yap›lm›fl varl›k.
mazhariyet:
elde etme, nail ol-
ma, kavuflma, flereflenme.
mu'cizat:
mu'cizeler, Allah tara-
f›ndan verilip, yaln›z peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük
harika ifller.
mu'cize:
benzerini yapmaktan
insan›n aciz kald›¤› fley.
muktedâ:
iktida edilen, uyulan,
örnek tutulan, örnek al›nan, taklit
edilen.
naz›r:
nezaret eden, bakan, göze-
ten.
nev-i befler:
insano¤lu, insan so-
yu.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde.
semere:
netice, sonuç.
542 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
s›fat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
s›f.
suhuf-i semaviye:
semavî
sayfalar.
sübut:
gerçekleflme, meyda-
na gelme.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
flahadet-i
vücut ve tevhit
:
varl›k ve tevhit iflareti.
tahakkuk:
gerçekleflme,
meydana gelme, olma.
tasdikgerde:
kabul edilmifl,
tasdik edilmifl.
tekellüm:
söyleme, konufl-
ma, lâf etme.
tekellümen:
konuflarak.
tevatür:
içinde yalan ihtimali
bulunmayan ve birbirlerine
kuvvet veren haberlerden
oluflan, güvenilir insanlar›n
birbirine anlatarak getirdikleri
kesin haber.
tevhid:
Allah'›n bir oldu¤una
inanma, Allah'›n varl›¤›n›, bir-
li¤ini, dengi ve orta¤› bulun-
mad›¤›n› kabul etme.
tezahürat:
görünüfller, belir-
meler, ortaya ç›kmalar.
vahiy:
Cenab-› Hakk›n diledi¤i
hükümleri, s›rlar› ve hakikat-
leri peygamberlere bildirme-
si.
vahy-i meflhut:
flahit olunan
vahiy, peygamberlere verilen
kitaplarda görülen, okunan
vahiy.
vahy-i ‹lâhî:
‹lâhî vahiy, Allah
taraf›nda vahiy ile gelen, emir
ve yasaklar.
vücut:
var olma, varl›k.
zahir:
aç›k, belli, meydanda.
1...,532,533,534,535,536,537,538,539,540,541 543,544,545,546,547,548,549,550,551,552,...1390
Powered by FlippingBook