Hem öyle bir tazelik ve gençlik ve flebabet ve garabet
göstermifl ki, on dört asr yaflad¤ ve herkesin eline ko-
layca girdi¤i hâlde, flimdi nazil olmufl gibi tazeli¤ini mu-
hafaza ediyor. Her asr, kendine hitap ediyor gibi bir
gençlikte görmüfl. Her taife-i ilmiye, ondan her vakit is-
tifade etmek için kesretle ve mebzuliyetle yanlarnda bu-
lundurduklar ve üslûb-i ifadesine ittiba ve iktida ettikleri
hâlde, o, üslûbundaki ve tarz- beyanndaki garabetini
aynen muhafaza ediyor.
B
EfiNCS
:
Kurânn bir cenah mazide, bir cenah müs-
takbelde, kökü ve bir kanad eski peygamberlerin ittifak-
l hakikatleri oldu¤u ve bu onlar tasdik ve teyit etti¤i ve
onlar dahi tevafukun lisan- hâliyle bunu tasdik ettikleri
gibi; öyle de, evliya ve asfiya gibi ondan hayat alan se-
mereleri ve hayattar tekemmülleriyle flecere-i mübareke-
lerinin hayattar, feyizdar ve hakikatmedar oldu¤una de-
lâlet eden ve ikinci kanadnn himayesi altnda yetiflen ve
yaflayan velâyetin bütün hak tarikatleri ve slâmiyetin bü-
tün hakikatli ilimleri, Kurânn ayn- hak ve mecma-i ha-
kaik ve camiiyette misilsiz bir harika oldu¤una flahadet
eder.
A
LTINCISI
:
Kurânn alt ciheti nuranîdir, sdk ve hakka-
niyetini gösterir,
Evet, altnda hüccet ve bürhan direkleri, üstünde sik-
ke-i icaz lemalar, önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn
hediyeleri, arkasnda nokta-i istinad vahy-i semavî haki-
katleri, sa¤nda hadsiz ukul-i müstakimenin delillerle
asfiya:
samimî, saf, içi temiz, tut-
tu¤u yol do¤ru olan kimseler.
asr:
yüzyl, asr.
aynen:
bir fleyin asl veya kendisi
olarak, tpk tpksna, hiç de¤ifl-
meden, oldu¤u gibi.
ayn- hak:
hakkn, gerçe¤in tâ
kendisi.
camiiyet:
toplayc, ihtiva ve iha-
ta edicilik.
cenah:
kanat, taraf, ksm.
cihet:
yan, yön, taraf.
darbmesel:
misal olarak söyle-
nen meflhur söz, bir hâdiseye bi-
naen söylenen hikmetli söz, ata
sözü, vecize.
delâlet:
delil olma, gösterme.
evliya:
keramet sahibi olanlar,
erenler, velîler, ulular.
feyizdar:
feyizli, bol, bereketli,
gür.
garabet:
gariplik, tuhaflk, hayret
vericilik.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hakikatmedar:
hakikat kayna¤.
hakkaniyet:
hak ve adâlete uy-
gunluk.
halâvet:
zevk, lezzet.
hârika:
her zaman rastlanmayan,
ola¤anüstü vasflar taflyan ve
hayranlk hissi uyandran, âdet ve
tabiat dflnda olan fley.
hayattar:
canl, yaflayan.
himaye:
koruma, esirgeme, mu-
hafaza etme.
hitap:
bir gruba veya bir toplulu-
¤a karfl konuflma, nutuk.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
iktida:
tabi olma, uyma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma, yarar sa¤lama.
ittiba:
tâbi olma, uyma, arkasn-
dan gitme, itaat etme.
ittifak:
fikir birli¤i, söz birli¤i.
kesret:
çokluk, bolluk, fazlalk, zi-
yadelik.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
mazi:
geçmifl zaman, yaflanlan-
dan önceki zaman.
mebzuliyet:
ucuzluk, bolluk, çok-
luk.
mecma- hakaik:
hakikatlerin,
gerçeklerin topland¤ yer.
misil:
benzer, efl, nazr, tpks.
muhafaza:
koruma, saklama, hf-
zetme.
müsellem:
herkes tarafndan ka-
bul edilen, do¤rulu¤u, gerçekli¤i
herkesçe kabul edilmifl olan, bel-
li, aflikâr, söz götürmez, su götür-
mez.
müstakbel:
gelecek zaman, istik-
bal.
nazil:
inme.
562 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
nuranî:
nurlu, flkl, parlak,
münevver.
semere:
meyve, netice, so-
nuç.
sdk:
do¤ruluk, gerçeklik, ha-
kikat.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
flebabet:
gençlik.
flecere-i mübareke:
müba-
rek, kutlu a¤aç.
taife-i ilmiye:
ilim taifesi, ilim
tahsil edenlerin meydana ge-
tirdi¤i topluluk.
tarikat:
Allah'a ulaflmak için,
fleyhin gözetiminde müridin
takip edece¤i terbiye usul ve
yolu, seyir ü sülûk srasnda
tutulan yol.
tarz- beyan:
açklama ve
söyleme flekli.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul
etme, do¤rulama, gerçekli¤ini
kabul etme.
tekemmül:
olgunlaflma, ke-
mâle do¤ru gitme, kemale er-
me, mükemmelleflme.
tekrar- tilâvet:
okunann
tekrarlanmas.
tevafuk:
uyma, uygun gel-
me, uygunluk, rastlamak,
münasebet, birbirine denk
gelme.
teyit:
do¤rulama, do¤ru ç-
karma, destekleme.
üslûb-i ifade:
ifade tarz, ifa-
de biçimi.
üslûp:
ifade yolu, kendine
has ifade veya yaz tarz.
velâyet:
velîlik, ermifllik, Al-
lah dostlu¤u.
ziyade:
Artma, ço¤alma.