di¤ine iflaretler ve delâletler ve flahadetler,
imkân
hakika-
tinden çkp kâinatn bu büyük flahadetinin bir kanadn
teflkil ederler.
Kâinatn flahadetini, her iki kanad ve iki hakikatiyle
Risale-i Nur
eczalar ve bilhassa Yirmi kinci ve Otuz
kinci Sözler ve Yirminci ve Otuz Üçüncü Mektuplar ta-
mamyla ispat ve izah ettiklerinden, onlara havale ede-
rek bu pek uzun kssay ksa kestik.
Kâinatn heyet-i mecmuasndan gelen büyük ve küllî
flahadetin ikinci kanadn ispat eden:
kinci Hakikat:
Bu mütemadiyen çalkanan ink-
lâplar ve tahavvülâtlar içinde vücudunu ve hizmetini ve
zîhayat ise hayatn muhafazaya ve vazifesini yerine ge-
tirmeye çalflan mahlûkatta, kuvvetlerinin bütün bütün
haricinde bir teavün hakikati görünüyor. Meselâ, unsur-
lar zîhayatn imdadna, hususan bulutlar, nebatatn me-
dedine ve nebatat dahi hayvanatn yardmna ve hayva-
nat ise insanlarn muavenetine ve memelerin kevser gibi
sütleri, yavrularn beslenmelerine ve zîhayatlarn iktidar-
lar haricindeki pek çok hacetleri ve erzaklar, umulma-
dk yerlerden onlarn ellerine verilmesi, hatta zerrat- ta-
amiye dahi hüceyrat- bedeniyenin tamirine koflmalar
gibi, teshir-i Rabbanî ile ve istihdam- Rahmanî ile, haki-
kat-i teavünün pek çok misalleri do¤rudan do¤ruya, bü-
tün kâinat bir saray gibi idare eden bir Rabbülâlemînin
umumî ve rahîmâne rububiyetini gösteriyorlar.
bilhassa:
her fleyden önce, baflta,
hele, en çok, hususen, hususî ola-
rak, özellikle, mahsus.
cüz'î:
küçük.
delâlet:
alâmet, iflaret, iz.
ecza:
cüz'ler, parçalar, ksmlar.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
hadsiz:
snrsz.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hariç:
bir fleyin dfl, dflars, dflta
kalan.
havale:
bir ifli veya bir fleyi baflka
birine brakma, üstüne brakma,
smarlama.
hayvânât:
hayvanlar.
heyet:
görünüfl.
heyet-i mecmua:
bir fleyin tefer-
ruatna ve cüzlerine baklmaks-
zn bütününün gösterdi¤i hâl ve
manzara.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal, anlaml ve yerli yerinde
olufl.
hususan:
bilhassa, ayrca, baflka-
ca, hususî olarak.
hüviyet:
benlik, flahsiyet, kimlik.
icat:
vücuda getirme, getirilme,
yoktan var etme, ibda.
ihdas:
yeniden bir fley yapma,
yeni bir fley meydana getirme,
ortaya koyma.
imdat:
yardm, yardma yetiflme,
zor durumda kalana yaplan yar-
dm.
imkânat:
imkânlar olabilirlilikler,
olmas ve olmamas ihtimal dahi-
linde olanlar.
inklâp:
bir hâlden di¤er hâle geç-
me, hâl de¤ifltirme, de¤iflim, dö-
nüflüm.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
izah:
açkça ortaya koyma, açk-
lama yapma, bir konuyu ayrnt-
laryla ortaya koyma, eksiksiz an-
latma.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, bütün âlemler, varlklar.
kevser:
Cennette bulunan bir
akarsu.
kssa:
ibret verici hikâye.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ikti-
dar.
küllî:
çok, büyük, çok miktarda.
mahiyet:
tabiat.
mahlûkat:
yaratlmfllar, yaratk-
lar, Allah tarafndan yaratlanlar.
medet:
inayet, yardm, imdat,
nusret.
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
572 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
mezkûr:
zikredilen, ad ge-
çen, anlan.
muavenet:
yardm, yardm
etme, yardmclk, teâvün.
muhafaza:
koruma, saklama,
hfzetme.
mümkinat:
yaratlanlar,
mümkün olanlar, imkân dahi-
lindekiler, olabilir fleyler.
mümkün:
var edilmifl olanlar,
yaratlanlar.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devaml olarak, aralksz
flekilde, muttasl, devaml.
nebatat:
bitkiler.
sfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, va-
sf.
suret:
dfl görünüfl.
sühulet:
kolaylk.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
fle'n:
ifl.
tahavvülât:
tahavvüller, de-
¤iflmeler.
tahsis:
has klma, ayrma.
tayin:
yerini belli etme.
teavün:
yardmlaflma, birbiri-
ne yardm etme.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden
üstün tutma, öne alma, seç-
me, daha çok be¤enme.
teflkil:
vücut verme, meyda-
na getirme, yapma.
Vacibü'l-Vücut:
varl¤ zarurî
ve zatî olan.
vücub-i vücut:
Allah'n varl-
¤nn zorunlu oluflu, var ol-
mak için bir sebebe muhtaç
olmamas.
vücut:
var olma, var olufl, var-
lk.
zîhayat:
hayat sahibi.