Ve bu yedi kudsî sfâtn dahi, bütün masnuatn flaha-
detiyle, hem hayattarâne, hem kadîrâne, hem alîmâne,
hem semiâne, hem basîrâne, hem müridâne, hem mü-
tekellimâne nihayetsiz bir surette tecellileriyle bilbedahe
ve bizzarure ve biilmelyakîn bir mevsuf-i Vacibül-Vü-
cudun ve bir müsemma-i Vahid-i Ehadin ve bir fail-i
Ferd-i Samedin mevcudiyeti, güneflten daha zâhir, daha
parlak bir tarzda, kalpteki iman gözüne görünür gibi
katî bilinir. Çünkü, güzel ve manidar bir kitap ve mun-
tazam bir hane, bedahetle, yazmak ve yapmak fiillerini;
ve güzel yazmak ve intizaml yapmak fiilleri dahi, beda-
hetle, yazc ve dülger namlarn; yazc ve dülger ünvan-
lar ise, bedahetle, kitabet ve dülgerlik sanatlarn ve s-
fatlarn; ve bu sanat ve sfatlar, bedahetle, her hâlde bir
zat istilzam eder ki, mevsuf ve sâni ve müsemma ve fa-
il olsun. Failsiz bir fiil ve müsemmasz bir isim mümkün
olmad¤ gibi, mevsufsuz bir sfât, sanatkârsz bir sanat
dahi mümkün de¤ildir.
flte bu hakikat ve kaideye binaen, bu kâinat, bütün
mevcudatyla beraber kaderin kalemiyle yazlmfl, kud-
retin çekiciyle yaplmfl manidar hadsiz kitaplar, mektup-
lar, nihayetsiz binalar ve saraylar hükmünde, her biri
binler vecihle ve beraber hadsiz vücuh ile Rabbanî ve
Rahmanî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin menfleleri olan
bin bir esma-i lâhiyeyi hadsiz cilveleriyle ve o güzel isim-
lerin menba olan yedi sfât- Sübhaniyenin nihayetsiz te-
cellileriyle, o yedi muhit ve kudsî sfatlarn madeni ve
Alîm:
her fleyi hakkyla bilen Al-
lah.
alimane:
her fleyi en iyi bilen Al-
lah'a yaraflr flekilde.
aynelyakîn:
gözle görür derece-
de inanma.
basîrâne:
görerek, bilerek, basi-
ret sahibine yakflr flekilde.
bedahet:
açklk, aflikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açk-
lk.
biilmelyakîn:
bir fleyi ilimle ve
baz iflaretleriyle bilerek, hakikati
kesin bir tarzda bilme.
bilbedahe:
açktan, aflikâr olarak.
bizzarure:
zarurî olarak, ister is-
temez, mecburen.
celâldarane:
Celâlli bir flekilde,
büyüklük gösterircesine, haflmet-
lice, celâlî olana yakflr surette.
cemalperverâne:
güzelli¤i geliflti-
rip tefeyyüz ettirir tarzda.
cilve:
Esma-i lâhînin tecellisi.
dülger:
marangoz, yap ustas.
ef'al:
fiiller, ifller, ameller.
ef'al-i Rabbaniye:
Allah'n kendi
Zatna mahsus ve Rab isminin te-
cellisi olan fiilleri.
Esma-y Hüsna:
Allah'n adlar,
Allah'n doksan dokuz güzel ismi.
esma-y lâhiye:
Allah'n isimleri.
faaliyet-i daime:
sürekli, devam-
l olan faaliyet, sürekli çalflma,
devaml gayret etme.
fail:
ifli yapan, fiili iflleyen, yapan,
eden iflleyen.
fail-i Ferd ü Samed:
hiç bir fleye
muhtaç olmadan tek baflna her
fleyi yapan.
Fail-i Kadir:
her fleye gücü yeten,
kudret sahibi olan fâil, Allah (c.c.).
fiil:
ifl, olufl, davranfl, hareket.
hâkimâne:
her fleyi hükmü altn-
da tutan, her fleye galip olan Al-
lah'n her fleye hükmetmesiyle.
hakimane:
hikmetli bir flekilde.
hakkalyakin:
marifet mertebesi-
nin en yükse¤i.
hayattarane:
canl bir flekilde,
hayat sahibi olarak, hayat sahibi
imiflçesine.
ilmelyakîn:
yakîn ile bilme, bir
fleyi ilim ve delil ile kesin olarak
bilme, tanma, kabul etme.
istilzam:
gerektirme.
kadirâne:
güç ve iktidar sahibi
olarak.
kitabet:
kâtiplik.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
masnuat:
sanatla yaplmfl fleyler.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
lk.
mevsuf:
vasflanan, bir sfatla
tavsif edilen, vasflanmfl, nitelen-
mifl.
mevsuf- vacibülvücut:
varl¤
gerekli olan, yoklu¤u asla düflü-
576 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
K
ASTAMONU
H
AYATI
nülmemekle vasflanan.
muntazam:
nizaml, intizaml,
sralanmfl, sral, düzgün.
müdebbirâne:
müdebbir ola-
na yakflr flekilde, tedbirlice.
mürebbiyâne:
mürebbî ola-
na yakflr flekilde, terbiye
edecek flekilde, e¤iterek.
mürîdâne:
müride yakflr
tarzda, mürit gibi.
müsemma:
belirli, muayyen.
müsemmasz:
ismi olup ken-
disi olmayan.
müsemma-y Vahid-i Ehad:
zat ve sfatlaryla Vahid-i
Ehad (Bir olan ve birli¤i her bir
fleyde tecelli eden Allah) ola-
rak isimlendirilen Cenab-
Hak.
mütekellimane:
konuflur gi-
bi, konuflmak suretiyle.
sâni:
yapan, iflleyen, yapc.
semiâne:
iflitircesine, iflitir gi-
bi.
sfat- seb'a-i kudsiye:
yedi
kudsî sfat.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
tahakkuk:
gerçek olarak
meydana çkma, bir fleyin
do¤rulu¤unun meydana çk-
mas, gerçekli¤inin anlafllma-
s.
tecelli:
lâhî kudret ve srlarn
insanlarda ve nesnelerde gö-
rünmesi, Cenab- Hakkn gü-
zel isimlerinin kâinatta ve in-
sanlarda zahir olmas.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vücut:
var olma, var olufl, var-
lk.
zahir:
açk, belli, meydanda.