Kurânn hizmetinde fedakârâne çalflmfl, sünnet-i Pey-
gamberiye ittiba etmifl, numune-i imtisal bir zat olarak
görünmektedir.
Tarihçe-i Hayat
ta geçen baz mektuplardan anlaflla-
ca¤ üzere, Said Nursî, bir zamanlar felsefe mesle¤inde
çok ileri gitmifl; sonra, Kurân- Hakîmin irfladyla hak
ve hakikate eriflmifl ve bu zamanda fen ve felsefe ile iflti-
gal edip flek ve flüphelere maruz kalanlar, aklî delillerle
flüphelerden kurtaracak eserler telif etmifltir.
Risale-i Nur
un yolu, mesle¤i, bu zamandaki hayat
flartlarna, insanlarn ahval-i ruhiyelerine göre en selâ-
metli, en ksa ve umumî bir cadde-i Kurândr. Serapa
ilim ve tefekkür üzerine gitmektedir. çtimaî hayatta çe-
flitli hizmetler gören fertlerin istifadesi büyüktür.
Risale-i Nur
u okuyan ve ondan ders alarak tefekkür-ü
imaniyeyi kazananlar, dünyevî vazife ve mesleklerini,
ahiret hayatna ve ebedî saadete vesile yaparak büyük
bahtiyarl¤a eriflecektir. slâm dinindeki bu büyük hakika-
ti derk eden münevverler, elbette, hak dininin hizmetini
büyük bir saadetle deruhte edecekler, hakikati arayan,
fakat bulamayan insanl¤a da neflre çalflacaklar. Evet, ta-
lebe, profesör, mebus, kim olursa olsun, mesuliyet da-
iresi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilâyet,
hatta bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irflad
ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkz
davranmak mecburiyetindedirler.
Said Nursî,
Risale-i Nur
la bu millete en büyük hizme-
ti, iyili¤i yapmfltr. Mukabilinde, flahs için bir teflekkür
TARHÇE- HAYATI
| 51
G
Rfi
mayan.
mebus:
halk tarafndan seçilerek
meclise gönderilen, milletvekili.
mecburiyet:
mecburluk, zorunlu-
luk.
memleket:
bir devletin topra¤,
ülke, yurt, vatan, diyar.
meslek:
gidifl, usül, tarz.
mes'uliyet:
mesul olma hâli,
mesullük, sorumluluk, yapt¤ ifl
ve hareketten hesap vermeye
mecbur olufl.
muhit:
bir kimsenin sürekli iliflki-
de bulundu¤u insanlar toplulu¤u.
çevre.
mukabil:
karfllk olarak, karfll-
¤nda.
mükellef:
bir fleyi yapmaya, bir
fleyi ödemeye mecbur olan, vazi-
feli, muvazzaf.
münevver:
bilgili, kültürlü kimse,
aydn.
müteyakkz:
uyank.
neflr:
da¤tma, yayma.
numune-i imtisal:
örnek alna-
cak flekildeki nümune, örnek nü-
mune.
profesör:
üniversitede ders ve-
ren hoca.
saadet:
mutluluk, kutluluk, bahti-
yarlk, mesut olma.
selâmet:
kurtulufl; dert, sknt,
kusur, noksanlk ile korku ve en-
difleden uzak olma.
serapa:
tamamyla, bütünüyle,
bütün, hep.
sünnet-i Peygamberî:
Peygam-
ber sünneti, Hz. Peygambere ait
sünnet.
flahs:
insann kendi nefsi, kendi
varl¤, nefis, zat.
flek:
flüphe, zan, tereddüt.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tefekkür:
maksad kavramak için
düflünme.
tefekkür-i imaniye:
imanî mese-
lelerin düflünülmesi.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
tenvir:
bilgi verme, aydnlatma.
teflekkür:
yaplan bir iyilik karfl-
snda minnet.
umumî:
herkese ait.
vazife:
yaplmas gereken ifl, gö-
rev.
vesile:
yol, vasta.
vilayet:
il.
zat:
kifli, flahs, fert.
ziyade:
çok, fazla, artk.
ahiret:
öbür dünya.
ahval-i ruhiye:
ruh hâlleri,
psikolojik hâller ve durumlar.
aklî:
akla dayanan.
bahtiyar:
bahtl, talihli,
mesut , mutlu.
cadde-i Kur'ân:
Kur'ân yolu.
delil:
bir davay, meseleyi is-
pata yarayan fley, bürhan,
beyyine.
derk:
anlama, kavrama.
deruhte:
üstüne alma, yük-
lenme, kendini vazifeli bilme.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya
ile ilgili.
ebedî:
ebede mensup, zeval-
siz, sonu olmayan, sürekli, hiç
son bulmayacak flekilde sü-
ren.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
eser:
baslma kitap.
fedakârane:
fedakârca, feda-
kârlkla.
felsefe:
hikmet bilgisi.
fert:
flahs, kifli.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
hatta:
üstelik, dahi.
içtimaî:
toplumla alâkal.
ilim:
bilme, bilifl, bilgi.
irflat:
do¤ru yolu gösterme.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma, yarar sa¤lama.
ifltigal:
meflgul olma.
ittiba:
tâbi olma, uyma, arka-
sndan gitme, itaat etme.
Kur'ân- Hakîm:
her ayet ve
suresinde saysz hikmet ve
faydalar bulunan Kur'ân.
maruz:
bir fleyin karflsnda,
tesiri altnda bulunan ve
önünde engel ve siper bulun-