dahi istemiyor. Gerçi flahs›na tevcih edilen yüksek medih
ve tavsifat› havi mektuplar var; bunlar›, okuyucular›n
Nurlardan istifadelerine bir alâmet oldu¤u cihetle,
Risa-
le-i Nur
hesab›na kabul etmifl. Hakikatte Said Nursî’nin
bu milletten, gençlikten istedi¤i, imanla dünyevî ve uhre-
vî saadeti kazanmalar›d›r. Bunun için, Kur’ân’›n bu za-
mana ait dersi olan
Risale-i Nur
’u esas tutup her yerde,
her dairede neflrini, iman hakikatlerinin ö¤renilmesini is-
temektedir. Kendisi, defalarca bu millet ve memleket
aleyhindeki cereyanlara karfl› yegâne çarenin
Risale-i
Nur
oldu¤unu ihtar etmekte ve müjdelemektedir.
Üstad›n r›za-i ‹lâhîye matuf hizmet, hareket ve faali-
yetlerini baflka maksat ve gayelere yorumlamak isteyen-
ler, ancak basiretsizliklerini ilân ediyorlar.
‹nsan›n yüksek mahiyet ve ruhunun istedi¤i hakikî sa-
adet, ancak Kur’ân’›n gösterdi¤i yolda ve r›za-i ‹lâhînin
par›ldad›¤› ufuktad›r. Bediüzzaman,
Risale-i Nur
’la insan-
l›¤a bu yolu ve bu ufku göstermekte, s›rat-› müstakim as-
hab›n›n nurlu kafilesine iltihak etmenin insan için elzem
oldu¤unu duyurmakta ve ispat etmektedir.
‹flte biz, âcizâne haz›rlad›¤›m›z bu eserle, bu hakikate
bir nebze hizmet etmek istedik. ‹stikbalin münevver bah-
tiyarlar›na bir mehaz olarak bu eseri neflrediyoruz. Daha
derin ve genifl bir tarihçe haz›rlanmas› dile¤imizdir.
Haz›rlayanlar
1
án
jGn
óp
¡ r
dG n
h o
?«/
ar
ƒs
àdG $G n
øp
e n
h
âcizâne:
âciz ve güçsüz bir flekil-
de.
alâmet:
iz, belirti, iflaret, niflan.
aleyhindeki:
zarar›na olan.
ashap:
arkadafllar; büyük bir
meslek veya mezhep sahibine
uyanlar.
bahtiyar:
bahtl›, talihli, mes’ut ,
mutlu.
basiret:
kalp gözüyle görme,
do¤ru ve ölçülü görüfl.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
cihet:
sebep, vesile, mucip, baha-
ne.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya ile
ilgili.
elzem:
daha (en, pek) lâz›m, lü-
zumlu, gerekli.
eser:
bas›lma kitap.
faaliyet:
durmadan çok çal›flma,
hareket, gayret.
gaye:
maksat, meram, hedef.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hakikî:
gerçek, sahici.
havi:
içine alan, kaplayan, cami,
biriktirici, kuflatan, ihtiva eden.
ihtar:
hat›rlatma, bir konuda ha-
t›rlatma yapma.
ilân:
meydana ç›karma, belli et-
me, yayma, duyurma, bildirme.
iltihak:
kar›flma, kat›lma, eklen-
me, sonradan girme.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma, yarar sa¤lama.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
kafile:
birlikte yolculuk eden top-
luluk.
mahiyet:
bir fleyin asl›, esas›, ha-
kikati, nitelik, tabiat.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
var›lmak istenen nokta, niyet,
meram.
matuf:
e¤ilmifl, bir tarafa do¤ru
dönmüfl, yönelmifl.
mehaz:
kaynak, menba.
memleket:
bir devletin top-
ra¤›, ülke, yurt, vatan, diyar.
meth:
övme, birinin iyi fleyle-
rini söyleme, sena, sitayifl.
muvaffak›yet:
Allah'›n yard›-
m›yla baflar›l› olma, muvaffak
olma, baflarma.
müjde:
sevindirici haber, iyi
haber, mufltu, beflaret.
münevver:
bilgili, kültürlü
kimse, ayd›n.
nebze:
bir parça, az fley, az
miktar, az›c›k.
neflr:
da¤›tma, yayma, saç-
ma, serpme; yay›nlama.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k,
ziya, ›fl›k, flule.
r›za-i ‹lâhî:
Allah'›n r›zas›,
hoflnutlu¤u.
saadet:
mutluluk, kutluluk,
bahtiyarl›k, mes’ut olma.
s›rat-› müstakim:
Allah'›n
gösterdi¤i hidayet yolu.
flah›s:
insan›n kendi nefsi,
kendi varl›¤›, nefis, zat.
tavsifat:
tavsifler, vas›fland›r-
malar, s›fatlanmas›.
tevcih:
belirli bir yöne dön-
dürme, çevirme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
yegâne:
biricik, tek, yaln›z.
1
. Muvaffak›yet hidayet Allah’tand›r.
52 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
G
‹R‹fi