Tarihçe-i Hayat - page 44

perde ard›ndan bahaneler icat ederek dine sald›rmakta-
d›rlar. Do¤rudan do¤ruya dinin ve ‹slâmiyetin aleyhinde
bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu u¤urda türlü feda-
kârl›klara katlananlar› nazar-› ammede kötülemek, hal-
k›n sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar —tâ ki di-
ne hizmet edenleri at›l vaziyete getirip, dinî inkiflafa mâ-
ni olsunlar; imans›zl›¤›n, ahlâks›zl›¤›n revaç bulmas›n› te-
min etsinler. Demokrasi devrinde ve din hürriyetine mü-
saade edildi¤i bu zamanda böyle olursa, “Din zehirdir”
diye millet kürsüsünden ilânat yap›ld›¤› bir devirde din-
darlara, hususan ‹slâmî geliflme ve inkiflafa hizmet eden-
lere nas›l davran›ld›¤› kolayca anlafl›l›r.
Devr-i sab›kta, Üstad ve Nur Talebelerini mahkemeye
sevk edenler aras›nda öyleleri ç›km›fl ki, kanun perdesi
alt›nda menfi ideolojilerine, flahsî kin ve ihtiraslar›na gö-
re hareket etmifller; vazifelerinin icab›n› yapmalar› lâz›m
gelirken, sanki vatan ve millet hainlerini yakalam›fl gibi
çeflitli hakaret ve iftiralarla Bediüzzaman ve talebelerine
hücum etmifller; mahkeme beraat vermiflken, kanunu
tatbik etmekle mükellef baz›lar›, Said Nursî için yak›nda
idam edilece¤i flayias›n› etrafa yaymaktan s›k›lmam›fllar-
d›r. Biz, bu yaz›larla onlar aleyhinde konuflmak de¤il, bir
hakikati beyan etmek istiyoruz. Belki onlardan birço¤u
bu hareketinde mazurdur, mecburen yapm›flt›r. Her ne
olursa olsun, bu muameleler ispat ediyor ki, Bediüzza-
man’›n muhakeme olundu¤u, mahkemeye sevk edildi¤i
tarihlerde gizli dinsizler, ifsat komiteleri faaliyette idiler.
Mahkeme eliyle mahkûm edemedikleri ve davas›na mâni
ahlâk:
insan›n yarat›l›fltan gelen
hususiyetleri ile Kur’ân-› Kerîm ve
sünnet-i flerifte s›n›rlar› çizilen ka-
idelerin hayata geçirilmesiyle ka-
zan›lan iyi ve güzel davran›fllar›n
bütünü.
aleyhinde:
karfl›s›nda, zarar›na
olarak.
at›l:
ifllemez, bofl, faydas›z, etkisi
olmayan.
bahane:
vesile, sebep.
beraat:
aklanma.
beyan:
anlatma, bildirme.
demokrasi:
halk hakimiyetine
dayanan, temel hak ve hürriyet-
leri, eflitli¤i sa¤layan yönetim.
devr-i sab›k:
geçmifl devir.
dindar:
dininin emirlerini yerine
getiren.
dinî:
dine ait olan, din ile ilgili.
faaliyet:
durmadan çok çal›flma,
hareket, gayret.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
hain:
ihanet eden.
hakaret:
küçük düflürme, sayg›
göstermeme, afla¤›lama.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hususan:
bilhassa, ayr›ca, baflka-
ca, hususî olarak.
hücûm:
sald›rma, hamle ile ileri
at›lmak.
hürriyet:
özgürlük.
icap:
gerek.
icat:
vücuda getirme, getirilme,
yoktan var etme, ibda.
idam:
öldürme.
ifsat:
fesada u¤ratma, bozma,
düzensizlik meydana getirme.
iftira:
asl› olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu bafl-
kas›na yükleme, bühtan, ifk.
ihtiras:
fliddetle arzu, afl›r› h›rs ve
istek.
ilânat:
ilânlar, duyurular.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
inkiflaf:
geliflme.
‹slâmî:
‹slâm dinine mensup, ‹s-
lâm ile alâkal›, ‹slâma ait.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
kanun:
devletin yasama kuvveti
taraf›ndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kin:
gizli düflmanl›k, öç almay›
amaçlayan gizli düflmanl›k, garaz,
kuvvetli h›nç.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanm›fl gizli cemiyet, topluluk.
44 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
G
‹R‹fi
lâz›m:
gerek, gerekli, lüzum-
lu.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
mâni:
engel, özür.
mazur:
özürlü, özrü olan.
mecburen:
ister istemez, ce-
birle, zorunlu olarak, zorla,
zoraki.
menfi:
müspet olmayan,
olumsuz.
muamele:
davranma, davra-
n›fl, birine karfl› her hangi bir
davran›flta bulunma.
muhakeme:
bir dava ile ilgili
taraflar›n hakim huzuruna
ç›kmalar›, duruflma.
mükellef:
bir fleyi yapmaya,
bir fleyi ödemeye mecbur
olan, vazifeli, muvazzaf.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
nazar-› amme:
umumun na-
zar›.
revaç:
k›ymet, de¤er, itibar,
rayiç.
sevk:
gönderme, yollama.
flahsî:
flahsa ait, kifliye, kendi-
ne ait, flah›sla ilgili, hususî.
flayia:
yay›lm›fl haber, yayg›n
olan söylenti.
talebe:
ö¤renciler, tahsil gö-
renler.
tatbik:
yerine getirme, uygu-
lama.
temîn:
sa¤lama.
vatan:
bir kimsenin do¤up
büyüdü¤ü yer, üzerinde ya-
flan›lan ülke, yurt.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› ya-
p›lmas› gereken ifl, görev.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
1...,34,35,36,37,38,39,40,41,42,43 45,46,47,48,49,50,51,52,53,54,...1390
Powered by FlippingBook