Tarihçe-i Hayat - page 38

gayenin tahakkuku için candan ve cihandan geçen bir
mücahit, pek tabiîdir ki, fânî flekillerle meflgul olamaz.
Bununla beraber, Üstat, zevk inceli¤i, gönül hassasi-
yeti, fikir derinli¤i ve hayal yüksekli¤i bak›m›ndan hariku-
lâde denecek derecede edebî bir kudret ve melekeyi ha-
izdir. Ve bu sebeple, üslûp ve ifadesi, mevzua göre de¤i-
flir. Meselâ, ilmî ve felsefî mevzularda mant›kî ve riyazî
delillerle akl› ikna ederken, gayet veciz terkipler kullan›r.
Fakat gönlü mest edip ruhu yükseltece¤i anlarda ifade o
kadar berraklafl›r ki, tarif edilemez. Meselâ, semalardan,
günefllerden, y›ld›zlardan, mehtaplardan ve bilhassa ba-
har âleminden ve Cenab-› Hakk›n o âlemlerde tecelli et-
mekte olan kudret ve azametini tasvir ederken üslûp o
kadar lâtif bir flekil al›r ki, art›k her teflbih, en tatl› renk-
lerle çerçevelenmifl bir levhay› and›r›r; ve her tasvir, ha-
rikalar harikas› bir âlemi canland›r›r.
‹flte bu hikmete mebnidir ki, bir Nur Talebesi, Risale-i
Nur Külliyat›n› mütalâas› ile —üniversitenin her hangi bir
fakültesine mensup da olsa— hissen, fikren, ruhen, vic-
danen ve hayalen tam manas›yla tatmin edilmifl oluyor.
Nas›l tatmin edilmez ki? Risale-i Nur Külliyat›, Kur'ân-›
Kerîm’in cihanflümul bahçesinden derilen bir gül deme-
tidir. Binaenaleyh, onda, o mübarek ve ‹lâhî bahçenin
nuru, havas›, ziyas› ve kokusu vard›r.
Ruhun bu ihtiyac›n› söyler akan sular,
Kur’ân’a her zaman beflerin ihtiyac› var.
Ali Ulvi Kurucu
âlem:
varl›k s›n›flar›ndan her biri.
azamet:
büyüklük, yücelik.
berraklaflmak:
durulaflmak, aç›l-
mak..
befler:
insan, insanl›k, âdemo¤lu.
bilhassa:
hele, özellikle.
binaenaleyh:
bundan dolay›, bu-
na binaen.
candan ve cihandan geçmek:
hayat›ndan ve dünyadan vazgeç-
mek.
cihanflümul:
dünya çap›nda.
delil:
belge.
edebî:
edebiyatla ilgili.
fânî flekil:
geçici durum, geçici
fley.
felsefî:
felsefe ile ilgili.
fikir:
düflünce.
fikren:
fikir ile, zihnen.
gaye:
maksat, meram, hedef.
gayet:
son derece.
haiz:
sahip, mâlik.
harikulâde:
fevkalâde, efli ve
benzeri olmayan, ola¤anüstü.
hassasiyet:
hassasl›k, duygulu ol-
ma, duygusall›k.
hayalen:
zihinde canland›rma,
hayal, hayal olarak.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep.
hissen:
his itibariyle, hissî olarak.
ifade:
söyleyifl tarz›.
ikna etmek:
inanmas›n› sa¤la-
mak, inand›rmak.
‹lâhî:
Allah'la ilgili, Cenab-› Hakka
dair.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
külliyat:
bir ilim dal›nda veya bir
konuda yaz›lm›fl bütün eserler.
lâtif:
yumuflak, hofl, güzel.
levha:
tablo.
mana:
anlam.
mant›kî:
mant›k ilmi ile ilgili.
mebni:
-den dolay›, sebebiyle.
mehtap:
dolunay.
meleke:
iktidar, maharet.
mensup:
bir fleye veya kimseye
nispeti olan, alâkas› bulunan.
meselâ:
örne¤ik, söz gelifli.
mest:
keyifle kendinden geç-
mifl, sarhofl, esrik.
meflgul olmak:
ilgilenmek,
u¤raflmak.
mevzu:
ele al›nan konu.
mübarek:
feyizli, bereketli.
mücahit:
cihat eden, din u¤-
runa din düflmanlar›yla, Allah
r›zas› için ve Allah'›n ad›n› yü-
celtmek gayesiyle savaflan.
mütalâa:
dikkatli okuma.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k, flule.
riyazî:
hesapla, matematikle
ilgili.
ruhen:
ruh yönünden.
sema:
gökyüzü, gök.
tabiî:
elbette, flüphesiz.
tahakkuk:
gerçekleflme,
meydana gelme, olma.
talebe:
ö¤renciler.
tarif etmek:
etraf›yla anlat-
mak.
tasvir:
bir fleyi anlatma.
tatmin etmek:
kalbe emni-
yet vermek, flüpheleri gider-
mek.
tecelli:
Cenab-› Hakk›n güzel
isimlerinin kâinatta ve insan-
larda görünmesi.
terkip:
birkaç fleyin birlefle-
rek meydana getirdikleri yeni
fley, sentez.
teflbih:
benzetme.
üslûp:
kendine has ifade ve-
ya yaz› tarz›.
veciz:
k›sa ve özlü söz.
vicdanen:
vicdan yönünden.
zevk:
manevî haz.
ziya:
›fl›k, ayd›nl›k, parlakl›k.
38 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
Ö
N SÖZ
1...,28,29,30,31,32,33,34,35,36,37 39,40,41,42,43,44,45,46,47,48,...1390
Powered by FlippingBook