tarihte pek çok defalar görülmüfltür ki, bir eser nice fert-
lerin, ailelerin, cemiyetlerin ve saysz insan kitlelerinin
hidayet ve saadetine sebep olmufltur. Ah, ne bahtiyardr
o insan ki, bir mümin kardeflinin imannn kurtulmasna
sebep olur!
ÜSTADIN FKRÎ CEPHES
Malûm ya, her mütefekkirin kendine mahsus bir tefek-
kür sistemi, fikrî hayatnda takip etti¤i bir gayesi ve bü-
tün gönlü ile ba¤land¤ bir ideali vardr. Ve onun tefek-
kür sisteminden, gaye ve idealinden bahsetmek için
uzun mukaddemeler serd edilir. Fakat, Bediüzzamann
tefekkür sistemi, gaye ve ideali, uzun mukaddemelerle fi-
lân yorulmakszn, bir cümle ile hulâsa edilebilir: Bütün
semavî kitaplarn ve bilumum peygamberlerin yegâne
davalar olan Hâlk- Kâinatn ulûhiyet ve vahdaniyetini
ilân ve bu büyük davay da ilmî, mantkî ve felsefî delil-
lerle ispat eylemektir.
O hâlde Üstadn mantk, felsefe ve müspet ilimlerle
de alâkas var?
Evet, mantk ve felsefe, Kurânla barflp, hak ve ha-
kikate hizmet ettikleri müddetçe, Üstat en büyük mantk-
ç ve en kudretli bir feylesoftur. Mukaddes ve cihanflümul
davasn ispat vadisinde kulland¤ en parlak delilleri ve
en katî bürhanlar, Kurân- Kerîmin Allah kelâm oldu-
¤unu her gün bir kat daha ispat ve ilân eden müspet
ilimdir.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
bahtiyar:
bahtl, talihli, mutlu.
bilumum:
bütün.
burhan:
do¤ruyu yanlfltan, hakk
batldan ayran delil.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cephe:
yön.
cihanflümul:
dünya çapnda.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
delil:
belge.
eser:
kitap.
felsefe:
hikmet bilgisi.
felsefî:
felsefe ile ilgili.
fert:
flahs, kifli.
feylesof:
filozof, bilgin.
fikrî:
fikirle alâkal, fikre ait.
gaye:
maksat, meram, hedef.
hakikat:
gerçek.
Hâlk- Kâinat:
kâinatn ve için-
deki her fleyin yaratcs, Allah.
hidayet:
iman yoluna girme.
hizmet etmek:
bir u¤urda bir iflin
yaplmas için çalflmak, o ifl için
gayret göstermek, çabalamak.
hülâsa etmek:
özetlemek.
ilân:
meydana çkarma, belli et-
me, yayma, duyurma, bildirme.
ilim:
kâinat içinde meydana ge-
len olaylarn sebep, olufl, sonuç
ve tesirleri konusunda, akln ölçü-
leri çerçevesinde tahsil ve tecrü-
be ile edinilen do¤ru bilgi, bilim.
ilmî:
ilim ile ilgili.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma.
kat'î:
kesin, flüphesiz.
kelâm:
lâhî söz, lâhî emir, vahiy.
kitle:
kütle, y¤n, küme.
kudret:
ehil ve muktedir ol-
ma.
mahsus:
baflkasnda bulun-
mayan, bir fleye veya kifliye
has olan.
malûm:
belli.
mantk:
do¤ru düflünme, ak-
la uygun söz söyleme, hü-
küm verme usul, esas ve ku-
rallarndan bahseden ilim.
mantkî:
mantk ilmi ile ilgili.
mukaddeme:
önsöz, dibace.
mukaddes:
mübarek, kutsal,
aziz, temiz.
müddetçe:
sürece.
mü'min:
iman eden, inanan.
müspet ilim:
pozitif bilim.
mütefekkir:
tefekkür eden,
düflünen, her fleyi hikmetin-
ce, ibret almak ve kavramak
üzere düflünen, düflünür.
peygamber:
Allah'n elçisi, Al-
lah tarafndan haber getire-
rek lâhî emir ve yasaklar in-
sanlara tebli¤ eden elçi, ha-
berci, nebi, resul.
saadet:
mutluluk, bahtiyarlk.
semavî:
Allah tarafndan
olan, lâhî.
serdetmek:
söylemek.
sistem:
yol, yöntem, metot.
takip etmek:
bir yol tutup
gitmek.
tefekkür:
bir mesele hakkn-
da zihni faaliyet gösterme,
düflünme, zihni yorma.
ulûhiyet:
ilâhlk, Allahlk.
vahdaniyet:
Allah'n birli¤i ve
varl¤, Allah'n bir oluflu.
yegâne:
biricik, tek, yalnz.
34 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
Ö
N SÖZ