nur deryasnda tebellür eden bir varlk oldu¤u gibi,
Kurândan do¤mufl ve Kurânla beraber yaflayacaktr.
fiEFKAT VE MERHAMET
Büyük Üstat, hak ve hakikati tâ çocuklu¤unda bulmufl-
tu. Kalbinin feryadn ve ruhunun münacatn dinlemek
için ma¤aralara kapand¤ günlerde bile ibadet ve taat-
ten, tefekkür ve murakabelerden feyiz ve huzur almann
zevkine ermifl olan bir ârif-i billâh idi.
Lâkin, karanlk gece dalgalarn andran korkunç küfür
ve ilhad kâbusunun Müslüman dünyasn ve dolaysyla
memleketimizi kaplamak üzere oldu¤u o tehlikeli günler-
de, yata¤ndan frlayan bir aslan gibi, yanarda¤lar and-
ran bir kükreyiflle cihad meydanna atld. Bütün rahat ve
huzurunu bu mukaddes davaya feda etti. Ve iflte bu hik-
mete mebnidir ki, o günden beri her sözü bir dilim lâv,
her fikri bir atefl parças olmufl, düfltü¤ü gönülleri yak-
yor; hisleri, fikirleri alevlendiriyor.
Büyük Üstadn tam bir uzlet ve inzivadan sonra tekrar
irflat ve cemiyet hayatna atlmas, aynen mam- Gaza-
lînin hayatnda geçirmifl oldu¤u o mühim ve tarihî mer-
haleye benzemektedir.
Demek ki, Cenab- Hak, büyük mürflitleri böyle bir
müddet inzivada terbiye, tasfiye ve tezkiye ettikten son-
ra tenvir ve irflat vazifesiyle mükellef klyor. Ve bu sebep-
ledir ki, bir mâ-i mukattardan daha temiz ve berrak
ârif-i billâh:
mürflit, ermifl, evliya,
Cenab- Hakk bilen, veli.
aynen:
hiç de¤iflmeden, oldu¤u
gibi.
berrak:
pek parlak, duru, açk.
cemiyet:
topluluk, birlik.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
derya:
deniz, bahr.
feda etmek:
u¤runa vermek.
feryat:
yardm istemek için yük-
sek sesle ba¤rma, ça¤rma.
feyiz:
Allah'n kuluna ba¤fllad¤
marifet ve dinî heyecan.
fikir:
düflünce.
hakikat:
gerçek, bir fleyin asl ve
esas.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep.
his:
duygu.
huzur:
gönül ferahl¤, kalp, kafa
rahatl¤, sükunet, rahat.
ibadet:
Allah'n emrettiklerini ye-
rine getirme, Allah'a karfl kulluk
vazifesini yapma.
ilhad:
gerçek inançtan flaflma, sa-
ptma, hak yoldan çkma.
inziva:
tek baflna yaflama, dünya
ifllerinden vazgeçme, dünyadan
el-etek çekme.
irflat:
do¤ru yolu gösterme, do¤ru
yola yöneltme, uyarma.
kâbus:
sknt, korku.
küfür:
Allah'n varl¤na, birli¤ine
inanmama, Ona yakflmayacak s-
fatlar yükleme.
lâkin:
ama, fakat, ancak.
lâv:
yanarda¤larn püskürmesi s-
rasnda çkan ve so¤uyunca kat-
laflan kitle.
mâ-i mukattar:
saf su.
mebni:
-den dolay, sebebiyle.
memleket:
ülke, yurt, vatan.
merhale:
evre.
merhamet:
flefkat göstermek,
korumak, iyilik etmek, bîçarelere
yardmda bulunmak, esirgemek.
mukaddes:
mübarek, aziz, temiz.
murakabe:
kendi iç âlemine bak-
ma, nefsini kontrol altna alma.
müddet:
vakit, zaman, süre.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mükellef:
bir fleyi yapmaya,
ödemeye mecbur olan, vazifeli.
münacat:
gizlice dertleflme, fsl-
dama.
mürflit:
irflat eden, do¤ru yo-
lu gösteren, rehber, klavuz.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
rahat:
kiflinin sknts, hastal-
¤, acs, derdi, noksan olma-
ma hâli, skntszlk, esenlik.
flefkat:
ana babann evlâdna
sevgisi gibi yürekten muhab-
bet besleme.
taat:
Allah'n emirlerini yerine
getirme, Allah'tan korkup ya-
saklarndan kaçnma.
tasfiye:
kalbi nefsî fleylerden
artma.
tebellür etmek:
billurlaflmak,
billur hâline gelmek.
tefekkür:
kendi nefsinin ve
yaratcnn srlarna erebilme-
si için, iç dünyasna e¤ilerek
derin düflünceye dalmas, ya-
ratlfln ve yaratlmfln üze-
rinde gönül gözüyle temafla-
larda bulunarak yaratcya
yönelmesi.
tenvir:
bir konu hakknda
baflkalarn aydnlatma.
terbiye:
besleme, yetifltirme,
büyütme.
tezkiye:
nefsi ve kalbi, Al-
lah'tan baflka varlklara karfl
aflr sevgi ve ilgi göstermek-
ten kurtarmak ve manevî
kurtulufla ermek amacyla
baflvurulan mücahede yolla-
rnn tamam.
uzlet:
insanlardan uzak dur-
ma, bir köfleye çekilip kendi
kendine yaflama.
vazife:
ahlâk veya ifl icab ya-
plmas gereken ifl, görev.
26 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
Ö
N SÖZ