Tarihçe-i Hayat - page 22

Demek ki, iman ve Kur’ân u¤runda candan ve cihan-
dan geçen mücahitlere, büyük Allah, hakikat ve hidayet
yollar›n› gösterece¤ini vaat buyuruyor. Hâflâ, Cenab-›
Hak vaadinde hulf etmez—yeter ki, bu azîm vaad-i ‹lâhî-
yi icap ettirecek flartlar tahakkuk etsin.
Bu ayet-i kerime, Üstad›n karakter ve flahsiyetini tah-
lil hususunda bize nurdan bir rehber oluyor ve o nurun
billûr ›fl›¤› alt›nda art›k en ince çizgileri ve en hassas nok-
talar› görüp sezebiliyoruz. Zira, madem ki bir insan Ce-
nab-› Hakk›n h›fz ve himayesinde bulunmak nimetine
mazhar olmufltur; art›k onun için korku, endifle, üzüntü,
y›lma, usanma ve saire gibi fleyler bahis mevzuu olamaz.
Allah’›n nuru ile nurlanan bir gönlün semas›n› hangi
bulutlar kaplayabilir? Her an huzur-i ‹lâhîde bulunmak
bahtiyarl›¤›na eren bir kulun ruhunu, hangi fâni emel ve
arzular, hangi zavall› teveccüh ve iltifatlar ve hangi pes-
paye gaye ve ihtiraslar tatmin, teskin ve teselli edebilir?
Allah’t›r onun yâr›, mürebbîsi, velisi;
And›kça, bütün nur oluyor duygusu, hissi.
Yükselmededir marifet iklimine her an,
Bambaflka ufuklar aç›yor ruhuna Kur’ân.
Kur’ân ona yâd ettiriyor, “Bezm-i Elest”i,
Âfl›k, o tecellinin ezelden beri mesti.
‹flte, Bediüzzaman böyle harikalar harikas› bir inayete
mazhar olan mübarek bir flahsiyettir. Ve bunun içindir ki,
zindanlar ona bir gülistan olmufl; oradan ebediyetlerin
arzu:
bir fleye karfl› duyulan istek,
heves.
âfl›k:
‹lâhî aflka düflmüfl gönül eri.
ayet-i kerime:
Kur'ân'›n ayeti.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
bahis:
söz konusu.
bahtiyar:
bahtl›, mes’ut , mutlu.
Bezm-i Elest:
elest meclisi, Al-
lah'›n ruhlar› yaratt›¤›nda, "Ben
sizin Rabbiniz de¤il miyim?" anla-
m›ndaki sorusuna, ruhlar›n,
"Evet, Rabbimizsin" diye cevap
verdikleri an.
billûr:
fleffaf, parlak tafl.
candan ve cihandan geçmek:
kendi hayat›ndan ve dünyadan
vazgeçmek.
ebediyet:
sonsuzluk.
emel:
ümit, umma.
endifle:
kayg›, keder, gam, flüphe.
ezel:
bafllang›c› olmayan geçmifl
zaman, öncesizlik, ebedin z›dd›.
fâni:
muvakkat, geçici, ölümlü.
gaye:
maksat, meram, hedef.
gülistan:
gül bahçesi, gül tarlas›.
hakikat:
gerçek, bir fleyin asl› ve
esas›.
hassas:
incelikli.
hâflâ:
asla, katiyen, hiçbir vakit.
h›fz:
koruma, muhafaza.
hidayet:
do¤ru olan, hak olan.
himaye:
koruma, esirgeme.
hulf etmek:
verdi¤i sözü tutma-
mak.
husus:
mevzu, konu.
icap ettirmek:
gerektirmek.
ihtiras:
fliddetle arzu, afl›r› h›rs ve
istek.
iklim:
ülke, memleket.
iltifat:
yüzünü çevirip bakma.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
madem:
de¤il mi ki, ...den dolay›,
böyle ise, hele.
marifet:
bilme, ilim, danifl.
mazhar olmak:
nail olmak.
mest:
keyifle kendinden geçmifl,
sarhofl.
mevzu:
ele al›nan, üzerinde du-
rulan husus, konu.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kutlu.
22 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
Ö
N SÖZ
mürebbî:
terbiye eden, yetifl-
tiren.
nimet:
Allah'›n ba¤›fllad›¤›
maddî ve manevî lütuf ve ik-
ramlar.
nokta:
hâl, durum.
nur:
ziya, ›fl›k, flule.
pespaye:
afla¤›l›k, adî, alçak.
rehber:
k›lavuz, delil.
sema:
gökyüzü, gök.
flahsiyet:
kiflilik, kifli özelli¤i.
tahakkuk etmek:
meydana
gelmek.
tahlil:
çözümleme, analiz.
tatmin:
doyma, doygunluk.
tecelli:
Cenab-› Hakk›n güzel
isimlerinin kâinatta ve insan-
larda zahir olmas›.
teselli:
avutma, ac›s›n› dindir-
me.
teskin:
sakinlefltirme, yat›fl-
t›rma, durdurma.
teveccüh:
hofllanma, güler
yüz gösterme, iltifat etme.
ufuk:
gökle yerin veya deni-
zin birleflmifl gibi göründü¤ü
yerler.
vaat buyurmak:
söz vermek,
bir fleyi verece¤ini veya yapa-
ca¤›n› peflin olarak söylemek.
veli:
dost, yak›n.
vesaire:
bunun gibileri ve
benzerleri, di¤erleri.
yad etmek:
hat›rlamak, an-
mak.
yar:
sevgili, mahbup, mafluk.
zindan:
hapishane.
zira:
çünkü, flu sebepten ki,
onun için.
1...,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21 23,24,25,26,27,28,29,30,31,32,...1390
Powered by FlippingBook