hatralar kaydediyor. Ve bütün varlklar o Cemal, Ke-
mal ve Celâl sfatlar ile muttasf olan Rabbülâlemînin r-
zasnda erimifl bulunuyorlar.
Mevlâ, bizleri de o bahtiyarlar zümresine ilhak eylesin,
âmin.
è
Yukardaki sahifelerde, büyük Üstadn, dostlarn mef-
tun ve hayran etti¤i kadar da, düflmanlarn dehfletler içe-
risinde brakan azametli imanndan bahsettik. Biraz da
mümtaz flahsiyeti, nurdan bir hâle hâlinde sarmakta olan
üstün meziyetlerinden, ahlâk ve kemalâtndan bahsede-
lim.
Malûm ya, her flahsiyeti, muhtelif ve muayyen mezi-
yetler çerçeveler. Binaenaleyh, Üstadn flahsiyetini tek-
vin eden bafllca sfatlar flunlardr:
FERAGAT
Bir dava sahibinin ve bilhassa slahatçnn muvaffak-
yet flartlarnn en mühimi feragattir. Zira gözler ve gönül-
ler, bu mühim noktay en ince bir hassasiyetle tetkik ve
takibe meyyaldirler. Üstadn bütün hayat ise, bafltan ba-
fla feragatin flaheser misalleriyle dolup taflmaktadr.
Allâme fieyhülislâm Mustafa Sabri Efendi merhum-
dan, feragate ait flöyle bir söz iflitmifltim: slâm bugün
öyle mücahitler ister ki, dünyasn de¤il, ahiretini dahi fe-
da etmeye hazr olacak.
ahiret:
öbür dünya, kyametten
sonra kurulacak olan âlem.
ahlâk:
insann yaratlfltan gelen
hususiyetleri ile Kurân- Kerîm ve
sünnet-i flerifte snrlar çizilen ka-
idelerin hayata geçirilmesiyle ka-
zanlan iyi ve güzel davranfllarn
bütünü.
allâme:
pek çok konuda ihtisas
sahibi büyük bilgin, ilmî seviyesi
çok yüksek olan âlim.
âmin:
"Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!" anlamnda duann so-
nunda söylenir.
azametli:
büyük, ulu, yüce.
bahtiyar:
bahtl, talihli, mutlu.
bilhassa:
hele, özellikle.
binaenaleyh:
buna binaen.
Celâl:
Allah'n Kahhar, Cebbar,
Mütekebbir gibi sertlik, hflmllk,
yücelik ifade eden nitelikleri hak-
knda kullanlan, Allah'n güzel
isimlerinden biri.
Cemal:
Cenab- Hakkn lütuf ve
ihsan ile tecellisi.
dava:
takip edilen fikir, iddia, ül-
kü.
dehflet:
büyük korku hâli.
feda etmek:
u¤runa vermek.
feragat:
hakkndan isteyerek
vazgeçme.
hâle:
ay ve güneflin etrafnda ba-
zen görünen parlak flkl halka.
hassasiyet:
ihtimamllk, dikkatli-
lik.
hatra:
an.
hayran:
çok takdir eden, çok be-
¤enen.
slahatç:
daha iyi hâle getirmek
için çalflan kifli.
ilhak eylemek:
ilâve etmek, ek-
lemek, katmak.
kaydetmek:
yazya geçirmek,
deftere yazmak.
Kemal:
en yüksek de¤er, de¤er,
kymet, paha.
kemalât:
faziletler, iyilikler, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
malûm:
bilinen, belli.
meftun:
flaflknlk derecesinde
be¤enmifl, hayran ve flaflkn.
merhum:
rahmete kavuflmufl,
ölü.
Mevlâ:
Allah.
meyyal:
çok meyilli.
24 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
Ö
N SÖZ
meziyet:
bir kifliyi baflkalarn-
dan ayran veya yücelten va-
sf.
misal:
örnek, nümune.
muayyen:
belli, belirli.
muhtelif:
çeflitli, çeflit çeflit,
farkl.
muttasf:
kendisinde bir hâl,
bir sfat bulunan.
muvaffakyet:
Allah'n yard-
myla baflarl olma, baflarma.
mücahit:
cihat eden, din u¤-
runa din düflmanlaryla, Allah
rzas için ve Allah'n adn yü-
celtmek gayesiyle savaflan.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mümtaz:
meziyetleriyle bafl-
kalarndan ayrlan, seçkin.
nur:
ziya, flk, flule.
Rabbülâlemîn:
âlemlerin
Rabbi, bütün âlemleri idare
ve terbiye eden Allah.
rza:
raz olma, hoflnutluk.
sfat:
özellik, hal, keyfiyet, ni-
telik.
flaheser:
fevkalâde, müthifl.
flahsiyet:
kiflilik; de¤erli, yük-
sek kifli.
fleyhülislâm:
Osmanl mpa-
ratorlu¤unda, kabinede sad-
razamdan sonra yer alan ve
din ifllerine bakmakla görevli
üye.
takip:
peflinden yürüme, ar-
kasndan gitme.
tekvin:
meydana getirme,
vücuda getirme.
tetkik:
dikkatle arafltrma, in-
celeme.
zira:
çünkü.
zümre:
cemaat, topluluk.