Üstat, hususî hayatnda gayet halim selim ve son de-
rece mütevazidir. Bir ferdi de¤il, hiçbir zerreyi incitme-
mek için azamî fedakârlklar gösterir. Saysz zahmet ve
meflakkatlere, ztrap ve mahrumiyetlere katlanr fakat
imanna, Kurânna dokunulmamak flartyla. Artk o za-
man bakmflsnz ki, o sakin deniz, dalgalar semalara
yükselen bir tufan, sahillere heybet ve dehflet saçan bir
umman kesilmifltir. Çünkü o, Kurân- Kerîmin sadk
hizmetkâr ve iman hudutlarn bekleyen kahraman ve
fedaî bir neferidir. Kendisi bu hakikati veciz bir cümle ile
flu flekilde ifade eder:
Bir nefer nöbette iken, baflkumandan da gelse, silâ-
hn brakmayacak. Ben de Kurânn bir hizmetkâr ve
bir neferiyim. Vazife baflnda iken karflma kim çkarsa
çksn, hak budur derim, baflm e¤mem...
Vazife baflnda ve cihad meydannda iken, flu msralar
lisan- hâlidir:
fiahlanan bir ata benzer, krarm kanl gemi,
Sinsi düflmanlara, hâflâ, satamam benli¤imi.
Benli¤imden uzak olmaktr esaret bence,
Böyle bir zillete düflmek ne hazin iflkence!
Ebedî vuslatn aflkyla geçer her ânm,
Dest-i kudretle yaplmfl kaledir imanm.
Bu mukaddes emelimden ne kadar dilfladm,
Görmek ister beni Cennette flehit ecdadm.
TARHÇE- HAYATI
| 31
Ö
N SÖZ
met, sayg ve hayranlk uyand-
ran ululuk, yücelik, haflmet.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hudut:
snrlar.
hususî:
kiflisel, özel.
strap:
aflr elem, azap, sknt.
ifade etmek:
anlatmak.
iflkence:
eziyet, azap, bir kimse-
ye verilen maddî-manevî sknt,
zulüm.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
mahrumiyet:
mahrumluk, diledi-
¤ini, istedi¤ini elde edememe.
meflakkat:
sknt, güçlük, zorluk.
msra:
bir beytin satrlarndan her
biri.
mukaddes:
mübarek, kutsal,
aziz, temiz.
mütevaz:
tevâzu eden, alçakgö-
nüllü olan, kibirsiz, gösteriflsiz.
nefer:
asker, er.
sadk:
sadakatli, dostlu¤u ve ba¤-
ll¤ içten olan.
sema:
gökyüzü, gök.
sinsi:
gizli ve kurnaz bir flekilde
kötülük yapan.
flehit:
Allah'n ve yüce dininin
adn yüceltme u¤runda cann fe-
da ederek savaflta vurulup ölen
Müslüman.
tufan:
çok fliddetli ya¤mur ve sel.
umman:
büyük deniz, derya, ok-
yanus.
vazife:
görev.
veciz:
ksa ve özlü söz.
vuslat:
Allah'a kavuflma.
zahmet:
sknt, eziyet, meflak-
kat.
zerre:
en küçük parça.
zillet:
alçaklk.
an:
göz açp kapayncaya ka-
dar geçen zaman.
azamî:
en fazla, en çok, niha-
yet derecede.
Cennet:
Allah'n insanlara
müjdeledi¤i, ölümden sonraki
âlemde bulunan, Allah'a ina-
nan, günah ifllememifl veya
günahlarndan temizlenmifl
olanlarn girece¤i, ebediyen
içinde kalacaklar yer.
cihat:
din u¤runda çalflma ve
gerekirse savaflma.
dehflet:
korku.
derece:
de¤er, miktar.
dest-i kudret:
Allah'n ezelî
gücünün eli.
dilflad:
sevinmifl, kalbi hofl ol-
mufl, gönlü hofl.
ebedî:
sonu olmayan, hiç son
bulmayacak flekilde süren.
ecdat:
dedeler, büyük baba-
lar, atalar.
emel:
ümit.
esaret:
esirlik, tutsaklk.
fedaî:
cann esirgemeyen,
mühim bir maksat u¤runa ca-
nn vermeye hazr bulunan.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
fert:
flahs, kifli.
gayet:
son derece.
gem:
idare etmek için atn
a¤zna taklan demir.
hak:
gerçek, do¤ru.
hakikat:
gerçek.
halim:
yumuflak huylu.
hâflâ:
asla, katiyen, hiç bir va-
kit.
hazîn:
hüzünlü, ackl.
heybet:
korkuyla birlikte hür-