Tarihçe-i Hayat - page 23

nurlu ufuklar›n› görür. ‹dam sehpalar›, birer vaaz ve irflat
kürsüsüdür; oradan insanl›¤a ulvî bir gaye u¤runda sab›r
ve sebat, metanet ve celâdet dersleri verir. Hapishaneler
birer medrese-i Yusufiyeye ink›lâp eder; oraya girerken,
bir profesörün üniversiteye ders vermek için girdi¤i gibi
girer. Zira oradakiler, onun feyiz ve irflad›na muhtaç olan
talebeleridir. Her gün birkaç vatandafl›n iman›n› kurtar-
mak ve canileri melek gibi bir insan hâline getirmek,
onun için dünyalara de¤iflilmez bir saadettir.
Böyle bir yüksek iman ve ihlâs fluuruna malik olan in-
san, hiç flüphesiz ki, zaman ve mekân mefhumlar›n›n
fâniler üzerinde b›rakt›¤› yald›zl› tesirleri kesif madde âle-
minde b›rakarak, ruhu ile maneviyat âleminin p›r›l p›r›l
nurlar saçan ufuklar›na yükselmifl bir hâldedir.
Büyük mutasavv›flar›n (r.a.) fenâfillâh, bekabillâh diye
tarif ve tavsif buyurduklar› yüksek mertebe, iflte bu kudsî
flerefe nail olmakt›r.
Evet, her mü’minin kendine mahsus bir huzur, huflû,
tefeyyüz, tecerrüt ve isti¤rak hâli vard›r. Ve herkes, iman
ve irfan›, salâh ve takvas›, feyiz ve maneviyat› nispetin-
de bu ‹lâhî hazdan feyizyâb olabilir. Lâkin, bu güzel hâl,
bu tatl› visal ve bu emsalsiz haz, geçen ayet-i kerimede-
ki ihsan erbab› olan o büyük mücahitlerde her zaman
devam ediyor. Ve iflte onlar, bu sebepten dolay›d›r ki,
Mevlây› unutmak gafletine düflmüyorlar. Nefisleriyle,
aslanlar gibi bütün ömürleri boyunca çarp›fl›yorlar. Ve
hayatlar›n›n her lâhzas›, en yüksek terakki ve tekâmül
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 23
Ö
N SÖZ
kürsü:
camilerde vaizin, medre-
selerde müderrisin oturdu¤u yer.
lâhza:
göz aç›p kapay›ncaya ka-
dar geçen zaman, an.
lâkin:
ama, fakat, ancak.
mahsus:
baflkas›nda bulunma-
yan, bir fleye veya kifliye has
olan.
malik:
sahip.
maneviyat:
manevî olan husus-
lar, ruha, hisse, inanca ait fleyler.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf'un
medresesi, Hz. Yusuf'un (a.s.) ifti-
ra, haks›zl›k ve zulüm ile hapiste
kalmas›ndan kinaye olarak, iman
ve Kur'ân'a hizmetinden dolay›
tevkif edilenlerin hapsedildi¤i yer
manas›nda, hapishane.
mefhum:
bir sözün ifade etti¤i
mana, sözden ç›kar›lan mana.
mekân:
yer, mahal.
mertebe:
rütbe, paye.
metanet:
sa¤laml›k, dayan›kl›l›k.
Mevlâ:
Allah.
mutasavv›f:
tasavvuf ehli.
mücahit:
din u¤runa din düfl-
manlar›yla, Allah r›zas› için ve Al-
lah'›n ad›n› yüceltmek gayesiyle
savaflan.
mü'min:
iman eden, inanan.
nail olmak:
yetiflmek, ulaflmak.
nefis:
kulun kötü ve günah olan
hâl ve huylar›, süflî arzular›.
nispet:
k›yas, ölçü, oran.
nurlu:
ayd›nl›k, par›lt›l›.
saadet:
mutluluk, bahtiyarl›k.
sab›r:
bafla gelen üzücü olaylara
tahammül göstererek Allah'a s›¤›-
n›p s›k›nt›lara gö¤üs germe.
salâh:
dine olan ba¤l›l›k.
sebat:
karar›ndan vazgeçmeme.
fleref:
yücelik, seçkinlik.
fluur:
bir fleyi anlama, tan›ma ve
kavrama gücü.
takva:
Allah'›n yasaklar›ndan ka-
ç›nmada azamî titizlik gösterme.
talebe:
ö¤renciler.
tarif:
etrafl›ca anlatma, bildirme.
tavsif:
vas›fland›rma, niteleme.
tecerrüt:
her fleyden vazgeçip Al-
lah'a yönelme.
tefeyyüz:
feyizlenme.
tekâmül:
olgunlaflma.
terakki:
yükselme.
ufuk:
gökle yerin veya denizin
birleflmifl gibi göründü¤ü yerler.
ulvî:
yüksek, yüce.
vaaz:
vaizin camide, cemaati ir-
flat amac›yla, dinî ifllerle ilgili ola-
rak Kur'ân ve hadislerden aktar-
d›¤› ve yorumlad›¤› sözler.
visal:
ulaflma, kavuflma.
yald›zl›:
göz boyayan.
zira:
çünkü, flu sebepten ki, onun
için.
âlem:
dünya, cihan.
ayet-i kerime:
Kur'ân'›n aye-
ti.
bekabillah:
Allah ile var ol-
mak.
cani:
cinayet ifllemifl kimse.
celâdet:
yi¤itlik, kahramanl›k.
emsalsiz:
eflsiz, benzersiz.
erbap:
sahipler, malikler.
fâni:
ölümlü.
fenafillâh:
Allah'›n varl›¤›nda
yok olma.
feyiz:
ilim, irfan.
feyizyab:
feyiz bulan.
gaflet:
gafillik.
gaye:
maksat, meram, hedef.
huflu:
Allah'a karfl› korku ve
sayg› ile boyun e¤me, bu
duygunun meydana getirdi¤i
korku ile kar›fl›k sevgiden ge-
len edepli bir hâl.
huzur:
gönül ferahl›¤›, kalp,
kafa rahatl›¤›, sükûnet, rahat.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka
bir karfl›l›k beklemeksizin, s›rf
Allah r›zas› için yapma.
ihsan:
iyilik etme, güzel dav-
ranma.
‹lâhî:
Allah'la ilgili, Cenab-›
Hakka dair.
ink›lâp etmek:
hâl de¤ifltir-
mek.
irfan:
Allah'› bilme ve tan›ma.
irflat:
do¤ru yolu gösterme,
gafletten uyand›rma, uyarma.
isti¤rak:
kulun kalbini dünya
ile ilgili fleylerden ar›nd›r›p Al-
lah'a ba¤lanmas› ve ‹lâhî aflk
ve vecd dalg›nl›¤› içinde bu-
lunmas›.
kesif:
s›k, yo¤un.
kudsî:
mukaddes, kutlu, aziz.
1...,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22 24,25,26,27,28,29,30,31,32,33,...1390
Powered by FlippingBook