da¤lardan daha sa¤lam, denizlerden daha derin, sema-
lardan daha yüksek ve genifl olan imandr.
Rabbim, o ne muazzam iman, o ne bitmez ve tüken-
mez sabr, o ne çelikten irade! Hayal ve hatralara ürper-
meler veren bunca tazyik, tehdit, tazip ve iflkencelere
ra¤men, o ne e¤ilmez bafl, ne bo¤ulmaz ses ve nasl k-
slmaz nefestir!
Büyük kbalin heyecanl fliirlerinden ald¤m coflkun
bir ilham neflesiyle, vaktiyle yazd¤m Mücahit ünvan-
n taflyan bir manzumede, afla¤daki msralar okuyan-
lardan, belki flairâne bir mübalâ¤ada bulundu¤umu söy-
leyenler olmufltur.
Lâkin flu mukaddemesini yazmakla fleref duydu¤um
flaheseri okuyanlar, vecd ile dolu bir hayranlkla anlaya-
caklar ki, Allahn ne kullar varmfl! E¤er bir iman, ke-
malini bulursa, neler yapar ve ne harikalar do¤ururmufl!
Bir azm, e¤er iman dolu bir kalbe girerse,
nsan da, o imandaki son srra ererse
,
En azgn ölümler ona zincir vuramazlar;
Volkan gibi coflkun akyor, durduramazlar
.
Rabbimden iner azmine kuvvet veren ilham,
Peygamberi rüyada görür belki her akflam.
Hep nur onun iman dolu kalbindeki mihrap,
Kandil olamaz ufkuna dünyadaki mehtap.
azm:
kesin karar; kast, niyet.
hayran:
çok takdir eden, çok be-
¤enen, hayranlk hisseden.
ilham:
içe, gönüle do¤ma, kalbe
gelme, gönle do¤an fley.
irade:
dileme, isteme, bir fleyi
yapma veya yapmama konusun-
da karar verebilme ve bu karar
yerine getirme gücü.
iflkence:
eziyet, azap, bir kimse-
ye verilen maddî-manevî sknt,
zulüm.
kandil:
sv, ya¤ ve fitil konularak
yaklan aydnlatma kab.
kemal:
olgunluk, yetkinlik.
kuvvet:
fizikî güç, kudret, takat.
lâkin:
ama, fakat, ancak.
manzume:
vezinli, kafiyeli söz, fli-
ir, eser.
mehtap:
dolunay.
msra:
bir beytin satrlarndan her
biri, bir satrlk manzum söz.
mihrap:
cami, mescit ve namaz-
gâhlarda kble yönünde bulunan
ve imamn namaz kldrrken dur-
du¤u ço¤unlukla girintili bölüm.
muazzam:
ulu, muhteflem.
mukaddeme:
önsöz, girifl, dibace.
mübalâ¤a:
bir ifli, bir fleyi çok
büyütme, aflr büyütme,
abartma.
mücahit:
cihat eden, din u¤-
runa din düflmanlaryla, Allah
rzas için ve Allah'n adn yü-
celtmek gayesiyle savaflan.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
sabr:
bafla gelen üzücü olay-
lara, belâ ve âfetlere veya bir
hakszl¤a katlanma, taham-
mül göstererek Allah'a tevek-
kül edip skntlara gö¤üs ger-
me.
sema:
gökyüzü, gök.
sr:
bir fleyin veya iflin dikkat,
tecrübe, yetenek ve tecrübe
ile anlafllabilen en zor ve en
ince yan, insann aklnn eri-
flemedi¤i lâhî hikmet.
flaheser:
üstün eser, çok üs-
tün de¤erde ve güzellikteki
eser.
flairâne:
flairce, flair gibi, flaire
yakflacak flekilde.
fleref:
onur, haysiyet.
tazip:
eziyet etme, eziyette
bulunma.
tazyik:
zorlama, bask.
tehdit:
gözda¤ verme, birisi-
ni korkutma, korku verme.
ufuk:
gökle yerin veya deni-
zin birleflmifl gibi göründü¤ü
yerler.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vecd (vecit):
kalbe gelen fe-
yiz, tabiî bir flekilde kendin-
den geçme, iç temafla sebe-
biyle cezbelenme.
volkan:
yanarda¤, bürkan.
20 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
Ö
N SÖZ