Tarihçe-i Hayat - page 29

alâkas› olmayan bir insan, nas›l olur da gönüller fatihi ol-
maz? ‹manl› gönüller, nas›l onun feyiz ve nuruyla dol-
maz?
‹KT‹SATÇILI/I
‹ktisat, bundan evvel bahsetti¤imiz isti¤nan›n tefsir ve
izah›ndan baflka bir fley de¤ildir. Zaten iktisat saray›na gi-
rebilmek için, evvelâ isti¤na denilen kap›dan girmek lâ-
z›md›r. Bu sebeple iktisatla isti¤na, lâz›mla mülzem kabi-
lindendir.
Üstat gibi, isti¤na hususunda peygamberleri kendine
örnek kabul eden bir mücahidin iktisatç›l›¤›, kendili¤in-
den husule gelecek kadar tabiî bir haslet hâlini al›r ve ar-
t›k ona günde bir tas çorba, bir bardak su ve bir parça
ekmek kâfi gelebilir. Zira bu büyük insan, büyük ve mun-
sif Frans›z flairi La Martin’in dedi¤i gibi, “Yemek için ya-
flam›yor, belki yaflamak için yiyor.”
Üstad›n meflrep ve mesle¤ini tamamen anlad›ktan
sonra, art›k onun yüksek iktisatç›l›¤›n› böyle yemek iç-
mek gibi basit fleylerle mukayese etmeyi çok görüyorum.
Zira, bu büyük insan›n yüksek iktisatç›l›¤›n› manevî saha-
larda tatbik etmek ve maddî olmayan ölçülerle ölçmek
lâz›m gelir.
Meselâ, Üstat, bu yüksek iktisatç›l›k kudretini s›rf
yemek, içmek, giymek gibi basit fleylerle de¤il, bilâkis
fikir, zihin, istidat, kabiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes
gibi manevî ve mücerret k›ymetlerin israf ve heder
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 29
Ö
N SÖZ
maddî olmayan, manaya ait.
meselâ:
misal olarak, örne¤in.
meslek:
gidifl, usül, tarz.
meflrep:
yarat›l›fl, tabiat, mizaç.
mukayese etmek:
k›yaslamak,
karfl›laflt›rmak.
muns›f:
insafl›, hakk› itiraf eden.
mücahit:
cihat eden, din u¤runa
din düflmanlar›yla, Allah r›zas› için
ve Allah'›n ad›n› yüceltmek gaye-
siyle savaflan.
mücerret:
gözle görülmeyen, elle
tutulmayan, soyut.
mülzem:
lüzumlu görülmüfl, ge-
rektirilmifl.
nefes:
canl› varl›k.
nefis:
kendi, flah›s.
nur:
ziya, ›fl›k, flule.
peygamber:
Allah'›n elçisi, Allah
taraf›ndan haber getirerek ‹lâhî
emir ve yasaklar› insanlara tebli¤
eden elçi, haberci, nebi, resul.
s›rf:
sade, kat›ks›z.
tabiî:
tabiat icab› olan, do¤ufltan,
yarat›l›fltan, normal.
tamamen:
eksiksiz ve tam ola-
rak, mükemmel biçimde.
tatbik etmek:
uygulamak.
tefsîr:
aç›klama.
zaten:
esasen, asl›nda.
zihin:
anlama, bilme, kavrama
gücü, anlay›fl, kavray›fl.
zira:
flu sebepten ki, onun için.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
bahsetmek:
anlatmak.
basit:
baya¤›, k›ymetsiz ola-
¤an, s›ra ifli.
bilâkis:
tam tersine.
evvel:
önce.
evvelâ:
ilk önce.
feyiz:
ilim, irfan.
fikir:
düflünme, düflünce.
haslet:
insan›n yarat›l›fl›ndan
gelen huy ve karakter, mizaç.
heder:
bofla gitme, ziyan ol-
ma.
husule gelmek:
has›l olmak,
meydana gelmek.
husus:
mevzu, konu.
iktisat:
afl›r› davranmama,
her hususta itidal üzere bu-
lunma.
israf:
gereksiz yere harcama.
istidat:
yarat›l›fltan olan ve
zamanla gelifltirilen kabiliyet.
isti¤na:
aza kanaat etme,
olanla yetinme, tokgözlülük.
izah:
bir konuyu ayr›nt›lar›yla
ortaya koyma, eksiksiz anlat-
ma.
kabil:
nevi, s›n›f, cins, tür.
kabiliyet:
yetenek, istidat.
kabul:
al›p kullanma.
kâfî gelmek:
yetmek, ihtiyac›
karfl›lamak.
k›ymet:
bir kiflide bulunan
üstün vas›f.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ik-
tidar.
lâz›m:
gerek, gerekli, lüzum-
lu.
maddî:
para, mal vb. fleylerle
ilgili, maddeye ait, madde ile
alâkal›, cismanî.
manevî:
madde d›fl› olan,
1...,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28 30,31,32,33,34,35,36,37,38,39,...1390
Powered by FlippingBook