tecellinin gönüller ülkesine kurulan bir iman ve irfan mü-
essesesinden baflka bir fley olmad¤ tahakkuk edince,
adaletin lâhî bir surette tecellisi flu flekilde zuhur etti:
Bediüzzaman Said Nursî ve bütün Risale-i Nur eserle-
rinin beraati karar resmen ilân edildi. Ve artk, ruhun
maddeye, hakkn batla, nurun zulmete, imann küfre
her zaman galebe çalaca¤, ezelden ebede de¤iflmeyecek
olan lâhî kanunlarn baflnda gelen bir hakikat oldu¤u
günefller gibi belirdi.
Her hangi bir iklimde zuhur eden bir slahatçnn ma-
hiyet ve hakikatini, sadakat ve samimiyetini gösteren en
gerçek miyar, davasn ilâna bafllad¤ ilk günlerle, muzaf-
fer oldu¤u son günler arasnda ferdî ve içtimaî, uzvî ve
ruhî hayatnda vücuda gelen de¤ifliklik farklardr, derler.
Meselâ, o adam ilk günlerde mütevazi, âlicenap, fera-
gat ve mahviyetkâr, hulâsa, bütün ahlâk ve fazilet bak-
mndan cidden örnek olan gayet temiz ve son derecede
mümtaz bir flahsiyetti. Bakalm, cihadnda muzaffer olup
hislerde, emellerde, gönüllerde yer tuttuktan sonra, yine
o eski temiz ve örnek hâlinde kalabilmifl mi? Yoksa, za-
fer neflesiyle birçok büyük sanlan kimseler gibi yere gö-
¤e s¤maz m olmufl?
flte, büyük küçük her hangi bir dava ve gaye sahibinin
mahiyet ve hakikatini, flahsiyet ve hüviyetini en hakikî
çehresiyle aksettirecek olan en berrak ayna budur. Tarih
boyunca, bu müthifl imtihan kazanmann flaheser
adalet:
her hak sahibine hakknn
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahlâk:
insann yaratlfltan gelen
hususiyetleri ile slâm'da snrlar
çizilen kaidelerin hayata geçiril-
mesiyle kazanlan iyi ve güzel
davranfllarn bütünü.
aksetmek:
yansmak.
âlicenap:
cömert.
batl:
bofl ve manasz olan, gerçe-
¤e uymayan, do¤ru olmayan.
beraat:
aklanma.
berrak:
duru, açk.
cidden:
gerçekten, ciddî olarak.
cihat:
din u¤runda çalflma ve ge-
rekirse savaflma.
çehre:
flekil, görünüfl.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
emel:
ümit.
eser:
kitap.
ezel:
bafllangc olmayan geçmifl
zaman, öncesizlik.
fazilet:
kifliyi ahlakl, iyi hareket
etmeye yönelten manevi kuvvet.
feragat:
hakkndan isteyerek
vazgeçme.
ferdî:
fertle ilgisi olan.
galebe:
galip gelme.
gaye:
maksat, meram, hedef.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakikat:
gerçek, bir fleyin asl ve
esas.
hakikî:
gerçek, sahici.
his:
duygu.
hulâsa:
ksaca, sözün ksas.
hüviyet:
benlik, flahsiyet, kimlik.
slahatç:
düzeltmeler yapan, da-
ha iyi hale getirmek için çalflan.
içtimaî:
sosyal.
iklim:
ülke, memleket.
lâhî:
Allah'la ilgili, Cenab- Hakka
dair.
ilân:
meydana çkarma, yayma,
duyurma, bildirme.
imtihan:
Allah'n sknt, hastalk,
fakirlik gibi çeflitli flekillerde kulla-
rn denemesi.
irfan:
Allah' bilme ve tanma,
marifetullah.
küfür:
Allah'n varl¤na, birli¤ine
inanmama, Ona yakflmayacak s-
fatlar yükleme.
mahiyet:
bir fleyin asl, esas, ha-
kikat, iç yüzü.
mahviyetkâr:
tevazulu, alçakgö-
nüllü, kendini hesaba katmayan.
mesela:
misal olarak, örne¤in.
18 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
Ö
N SÖZ
miyar:
ölçü.
muzaffer:
üstün gelmifl, zafer
kazanmfl, galip gelmifl.
müessese:
manevî olarak
yerleflmifl, topluma tesir eden
fikir, düflünce v.b.
mümtaz:
meziyetleriyle bafl-
kalarndan ayrlan, seçkin.
mütevaz:
alçak gönüllü olan,
kibirsiz, gösteriflsiz.
müthifl:
flaflknlk uyandran,
hayret edilecek kadar de¤i-
flik.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
resmen:
resmî olarak, devlet
tarafndan.
ruhî:
manevî; ruha ait, ruhla
ilgili.
sadakat:
ba¤llk, dostluk,
do¤ruluk.
samimiyet:
içtenlik.
suret:
tarz, yol.
flaheser:
fevkalâde, müthifl.
flahsiyet:
kiflilik; de¤erli, yük-
sek kifli.
tahakkuk:
bir fleyin do¤rulu-
¤unun meydana çkmas, ger-
çekli¤inin anlafllmas.
tecelli:
Cenab- Hakkn güzel
isimlerinin kâinatta ve insan-
larda zahir olmas; açlp belir-
me, açkça ortaya çkma.
uzvî:
madde ile ilgili, maddî.
vücuda gelmek:
var olmak,
meydana gelmek.
zafer:
muvaffak olma, mak-
sada erme, baflarma, baflar.
zuhur:
görünme, meydana
çkma.
zulmet:
karanlk.