akl, kalp ve ruhlarnda manen yaflamakta ve örnek bir
insan, büyük bir mütefekkir olarak kabul ve yâd edil-
mektedir.
flte, onu manen yaflatan bu gibi kymetlerdir. Dalâlet
cereyanlarnn karflsnda ehl-i iman fedakârlarndan bü-
yük bir flahs- manevî meydana çkararak, muhkem bir
sedd-i Kurânî ve imanî tesis edip, müminlerin nokta-i
istinad olmasdr. nand¤ kudsî davaya gösterdi¤i azîm
ve sebatla, müminlerin kalplerini ihtizaza vererek, ruh-
larda slâmî aflk ve heyecan uyandrmasdr. Fânîlere
perestifl eden bîçare insanlara bâkî ve lâyemut bir haki-
kati gösterip nazarlar oraya çevirmeye çalflmasdr. Va-
zifesinin böyle ulviyeti ile beraber fakat befleriyet itiba-
ryla ubudiyet vazifesiyle de kendini herkesten ziyade
kusurlu, noksan ve âciz gören ve öyle bilen, dergâh-
rahmette acz ve fakr ile niyaz eden ve insanl¤a rahme-
ti, saadeti talep eden bir abd-i azizdir, bir fakir-i müsta¤-
nidir. Evet, o, Bir kimsenin imann kurtarrsam, o za-
man bana Cehennem dahi gül gülistan olur demekte-
dir. Nefsindeki enaniyet ve gurur putunu krmakla kal-
mamfl; âlemdeki tabiatperestlerin putlarn dahi tar ü
mar etmek gibi bir vazife gördü¤ü, dost ve düflman, her-
kesin malûmu olmufltur.
flte, Bediüzzaman hakknda takdir ve tebriki ifade
eden bütün yazlar bu mana içindir.
Baz gazetelerin zaman zaman yaptklar neflriyattan
anlafllyor ki, din ve slâmiyet düflmanlar, ekseriya
TARHÇE- HAYATI
| 43
G
Rfi
hazzetme, ferah, sevinç.
iman:
inanç, itikat, tasdik.
slâmî:
slâm dinine mensup, s-
lâm ile alâkal, slâma ait.
kymet:
de¤er.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
kusur:
eksiklik, noksan.
lâyemut:
sona ermez.
malûmu olmak:
bilmek.
mana:
anlam, sebep.
manen:
iç varlk bakmndan,
duyguca, gönülce, yürekçe, ruh-
ça, mana itibariyle, manaca.
muhkem:
sa¤lam, sa¤lamlafltrl-
mfl, kuvvetli.
mü'min:
iman eden, inanan.
mütefekkir:
tefekkür eden, dü-
flünen, her fleyi hikmetince, ibret
almak ve kavramak üzere düflü-
nen, düflünür.
nazar:
bakfl, dikkat.
nefis:
kötülü¤e sevk eden, flehe-
vî istekleri kamçlayp hayrl ifl-
lerden alkoyan güç.
neflriyat:
yaynlar.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
noksan:
eksiklik, azlk, tam olma-
yfl.
nokta-i istinat:
dayanak noktas,
güvenme ve itimat noktas.
perestifl:
aflr derecede sevme,
aflr sevgi, düflkünlük, meftunluk.
rahmet:
Allah'n kullarn ba¤flla-
mas, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
saadet:
hayra, ebedî kurtulufla
ermek için Allah'n insana yardm
etmesi.
sebat:
kararl olma, kararndan
vazgeçmeme, azimlilik.
sedd-i Kur'ânî ve imanî:
Kur'ân'a
ve imana ait set, Kur'ân'n ve
imann yklmaz seddi, kalesi.
flahs- manevî:
manevî flahs.
tabiatperest:
her fleyin kendi
kendine oldu¤unu veya tabiatn
meydana getirdi¤ini iddia eden.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
talep:
isteme, dileme, istek, arzu.
tarümar:
karma karflk, da¤nk,
periflan.
tebrik:
kutlama. u¤urlu, hayrl,
mübarek olmasn dileme.
tesis:
kurma, meydana getirme.
ubudiyet:
kulluk, itaat.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, ululuk.
vazife:
yaplmas gereken ifl, gö-
rev.
yâd:
hatrlama, anma, hatra ge-
tirme.
ziyade:
çok, fazla, artk.
abd-i aziz:
izzetli kul.
âciz:
eli yetmez, gücü yet-
mez, güçsüz.
acz:
zayflk, güçsüzlük.
âlem:
dünya, cihan.
azim:
niyetli, kesin kararl.
bâkî:
daimî, sonu gelmez.
befleriyet:
beflerîlik, insanlk.
bîçare:
çaresiz, zavall, flaflkn.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
dalâlet:
iman ve slâmiyetten
ayrlmak, azmak, do¤ru yol-
dan ayrlma, azma, batla yö-
nelme.
dava:
takip edilen fikir, iddia,
ülkü.
dergâh- rahmet:
Allah'n
rahmet kaps, dergâh.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, slâm dinini kabul
edenler.
ekseriya:
pek çok zaman, sk
sk, çok defa olarak.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
fakir-i müsta¤ni:
ihtiyacn
baflkasna bildirmeyen.
fakr:
Allah'a muhtaç olma.
fânî:
ölümlü.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
gurur:
kendini yüksek ve de-
¤erli tutma hissi.
gülistan:
gül bahçesi, gül tar-
las.
hakikat:
gerçek, asl, esas.
heyecan:
coflkunluk, coflma.
ifade:
anlatma, anlatm, anla-
tfl.
ihtizaz:
gönlü ferahlama,