alelusul yirmi sene tahsili lâzm gelen ulûm ve fünunun
zübde ve hülâsasn üç ayda tahsil ve ikmal etmifltir.
Bunun üzerine, hocalarnn hangi ilim tabna muvafk
oldu¤u sualine cevaben, Bu ilimleri birbirinden tefrik
edemiyorum; yâ hepsini biliyorum veyahut hiç birisini
bilmiyorum der.
Her hangi bir kitab eline alrsa, anlard. Yirmi dört sa-
at zarfnda
Cemül-Cevami
,
fierhül-Mevakf
,
bnül-Ha-
cer
gibi kitaplarn iki yüz sahifesini, kendi kendine anla-
mak flartyla mütalâa ederdi. O derece ilme dalmflt ki,
hayat- zahirî ile hiç alâkadar görünmezdi. Hangi ilimden
olursa olsun, sorulan suale tereddütsüz derhal cevap ve-
rirdi.
ìĠ
senelik dersi, on befl haftada ellere verebilecek Kurânî bir tefsir çkacak
ve Said onun hizmetinde bulunacak.
Evet tam zuhur etti ve aynen görüldü.
Risale-i Nur
otuz senelik müthifl
bir zamanda gizli dinsiz ve ifsat komitelerinin hücumlarna ra¤men iman
hakikatleri derslerini yüz binler nüshalaryla her tarafta neflrettiler ve bin-
ler kalemlerin gayretleriyle matbaalara ihtiyaç brakmadan Kurânn bu
yeni dersleri yayld, milyonlarca insann imanlarnn takviyesine vesile ol-
du. Anadoludaki Risale-i Nurun faaliyeti, iman hizmeti ve makul yüksek
dersleri, herkesin nazar- dikkatini celp etti. Mahkemeler ve tetkikler yo-
luyla, Cenab- Hak, Nurlar ehl-i siyaset ve hükûmete de okutturdu ve
mektepliler arasnda yayld, genç slâm ve iman fedakârlar ço¤ald. Ve
bunun büyük bir neticesi olarak, küfr-i mutlakn ve dalâletin hücumu ön-
lendi, geri çekildi. Yer yer bütün vatanda din lehinde cereyanlar bafllad.
zn-i lâhî ile, âlem-i slâm ve insaniyete do¤maya bafllayan slâmî saade-
tin fecr-i sadkn gösterdi. Elhamdülillâhi Rabbilâlemîn...
alâkadar:
ilgili.
alelusul:
yol yordam gere¤ince,
usulen.
âlem-i slâm ve insaniyet:
slâm
ve insanlk âlemi.
celp etmek:
kendine çekmek.
cereyan:
bir tarafa do¤ru akfl,
akm.
cevaben:
cevap olarak.
dalâlet:
iman ve slâmiyetten ay-
rlma, azma, batla yönelme.
ehl-i siyaset ve hükümet:
ülke-
nin idaresiyle meflgul olanlar, po-
litikaclar.
faaliyet:
hareket, gayret.
fecr-i sadk:
gerçek aydnlk.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fünun:
fenler.
gayret:
çalflma, çabalama.
hakikat:
asl, esas.
hayat- zahirî:
asl ve hakikî ol-
mayan hayat.
hizmet:
bir u¤urda bir iflin yapl-
mas için çalflma, o ifl için gayret
gösterme.
hoca:
ö¤retmen.
hulâsa:
bir fleyin özü, esas, temel
ksm.
hücum:
saldr.
ifsat:
karfltrma, karflklk çkar-
ma.
ikmal etmek:
tamamlamak, bi-
tirmek.
ilim:
kâinat içinde meydana ge-
len olaylarn sebep, olufl, sonuç
ve tesirleri konusunda, akln ölçü-
leri çerçevesinde tahsil ve tecrü-
be ile edinilen do¤ru bilgi, bilim.
slâmî:
slâma ait.
izn-i lâhî:
Allah'n izni.
komite:
heyet, birlik.
Kurânî:
Kurâna dair, Kurânla il-
gili.
küfr-i mutlak:
kaytsz flartsz kü-
für, hiçbir imanî hükmü, delili, ha-
kikati kabul etmeme.
lâzm gelmek:
gerekmek.
leh:
onun faydasna, ondan yana.
58 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
makul:
akln kabul edece¤i.
mektep:
e¤itim ve ö¤retim
kuruluflu, okul.
muvafk olmak:
uygun ol-
mak.
mütalâa etmek:
dikkatli
okumak, incelemek.
müthifl:
dehfletli, korkunç.
nazar- dikkat:
dikkatli bakfl.
neflretmek:
da¤tmak, yay-
mak.
netice:
bir iflin, bir fiilin so-
nunda elde edilen fley, seme-
re.
nüsha:
bir kitaptan veya ya-
zl bir fleyden çkarlan kop-
ya.
saadet:
mutluluk, bahtiyarlk.
sahife:
sayfa.
sual:
soru.
tab:
tabiat, karakter, yaratlfl.
tahsil:
ö¤renim.
takviye:
kuvvetlendirme,
sa¤lamlafltrma.
tefrik etmek:
birbirinden
ayrmak, ayr tutmak.
tefsîr:
Kur'ân'n mana bak-
mndan izah.
tereddütsüz:
bir konuda flüp-
hede kalmama, duraksama-
ma.
tetkik:
inceleme.
ulûm:
ilimler.
vesile:
bir fleyle u¤raflmay
mümkün klan, yol, vasta.
zarfnda:
içerisinde.
zuhur etmek:
görünmek,
meydana çkmak.
zübde:
netice, sonuç, öz.