ulema, Bediüzzamann harikulâde bir genç oldu¤una
hükmedip, faziletini takdir ve sena ettiler.
Bu hâl etrafta iflitilir. Ahali, kendisine veliyyullah dere-
cesinde ihtiram eder ve o nazarla bakarlar. Bu vaziyet,
ikinci derecede bulunan birtakm âlim ve talebelerin re-
kabetlerini arttrd. Genç, tecrübesiz talebelerden bir ks-
m, ilmen ma¤lûp edemedikleri Bediüzzaman kavga yo-
luyla iskât etmek teflebbüsünde bulunmufllarsa da, mese-
leden haberdar olan Siirt ahalisi, kendisini kurtarmak
için gelmifller. Ahali nazarnda büyük mevkii oldu¤u için,
derhal muarzlarn ellerinden kurtarlmfl ve bir odaya b-
raklmfl ise de; Bediüzzaman, mesleklerine olan fevkalâ-
de muhabbetinden, muarzlar bulunan talebe ve ehl-i il-
min cahillere hedef olmamasn temin için, kendisi oda-
dan çkp, muarzlar tarafndan telef edilse bile ehl-i il-
min ifline cahillerin karflmamasn müdafaa eder. Bu ih-
tilâf kaldrmak maksadyla her hangi bir talebeye, Beni
öldürünüz, ilmin haysiyetini muhafaza ediniz! diyerek
yüzünü çevirmifl ise de, hiçbir talebe kendisine hücum
etmemifl ve nihayet ihtilâf bertaraf edilmifltir. Siirt Muta-
sarrf, kendisini muhafaza etmek üzere yanna ça¤rd¤
ve o talebeleri nefyedece¤i haberini tebli¤ etmeye gön-
derdi¤i jandarmaya karfl Bediüzzaman, Biz talebeyiz, bir-
birimizle dövüflürüz, barflrz. Binaenaleyh, mesle¤imiz
haricinde bulunan birisinin bize karflmas muvafk olmad-
¤ndan gelemeyece¤im ve hata da benimdir cevabnda
bulunarak, jandarmalar reddetmifltir.
TARHÇE- HAYATI
| 63
LK
H
AYATI
mutasarrf:
Tanzimattan sonra,
Osmanl idarî teflkilatnda sancak-
larn en büyük idare amirine veri-
len isim.
muvafk:
yerinde, uygun, uyar,
münasip.
müdafaa etmek:
savunmak.
nazar:
fikir, mülâhaza; nezdinde.
nefyetmek:
sürmek, cezalandra-
rak baflka bir yerde ikamet etme-
ye mecbur etmek.
nihayet:
en sonunda.
rekabet:
ayn amac güden kim-
seler arasndaki çekiflme, yarfl.
sena etmek:
övmek, methet-
mek.
takdir etmek:
bir fleyin de¤erini,
kymetini, lüzumunu anlamak.
talebe:
ö¤renci.
tebli¤ etmek:
ulafltrmak, götür-
mek.
telef etmek:
yok etmek, öldür-
mek.
temin:
sa¤lama.
teflebbüs:
bir ifli yapmak için ha-
rekete geçme, giriflme.
ulema:
âlimler, ilim sahipleri.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
veliyyullah:
ermifl kimse, Allah'n
sevgili kulu.
ahali:
halk.
âlim:
ilim adam.
bertaraf etmek:
ortadan kal-
drmak, yok etmek.
binaenaleyh:
bundan dolay,
buna binaen.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen.
ehl-i ilim:
ilim ehli.
fazilet:
bilgi, hüner.
fevkalâde:
ola¤anüstü, nor-
malin üstünde.
haberdar:
haberli, vâkf.
hariç:
bir fleyin dfl, dflars.
harikulâde:
ola¤anüstü, efli
ve benzeri olmayan.
haysiyet:
fleref, onur, itibar.
hücum etmek:
saldrmak,
hamle ile ileri atlmak.
hükmetmek:
karar vermek.
ihtilâf:
anlaflmazlk, fikir ayr-
l¤.
ihtiram etmek:
hürmet et-
mek, sayg göstermek.
ilim:
kâinat içinde meydana
gelen olaylarn sebep, olufl,
sonuç ve tesirleri konusunda,
akln ölçüleri çerçevesinde
tahsil ve tecrübe ile edinilen
do¤ru bilgi, bilim.
ilmen:
ilim yönünden.
iskât etmek:
susturmak.
ma¤lup etmek:
yenmek.
maksat:
niyet, meram.
mesele:
problem, sorun.
meslek:
tutulan yol.
mevki:
makam.
muarz:
muhalefet eden, kar-
fl çkan.
muhabbet:
sevgi, dostluk.
muhafaza etmek:
korumak,
saklamak.