Tarihçe-i Hayat - page 63

ulema, Bediüzzaman’›n harikulâde bir genç oldu¤una
hükmedip, faziletini takdir ve sena ettiler.
Bu hâl etrafta iflitilir. Ahali, kendisine veliyyullah dere-
cesinde ihtiram eder ve o nazarla bakarlar. Bu vaziyet,
ikinci derecede bulunan birtak›m âlim ve talebelerin re-
kabetlerini artt›rd›. Genç, tecrübesiz talebelerden bir k›s-
m›, ilmen ma¤lûp edemedikleri Bediüzzaman’› kavga yo-
luyla iskât etmek teflebbüsünde bulunmufllarsa da, mese-
leden haberdar olan Siirt ahalisi, kendisini kurtarmak
için gelmifller. Ahali nazar›nda büyük mevkii oldu¤u için,
derhal muar›zlar›n ellerinden kurtar›lm›fl ve bir odaya b›-
rak›lm›fl ise de; Bediüzzaman, mesleklerine olan fevkalâ-
de muhabbetinden, muar›zlar› bulunan talebe ve ehl-i il-
min cahillere hedef olmamas›n› temin için, kendisi oda-
dan ç›k›p, muar›zlar› taraf›ndan telef edilse bile ehl-i il-
min ifline cahillerin kar›flmamas›n› müdafaa eder. Bu ih-
tilâf› kald›rmak maksad›yla her hangi bir talebeye, “Beni
öldürünüz, ilmin haysiyetini muhafaza ediniz!” diyerek
yüzünü çevirmifl ise de, hiçbir talebe kendisine hücum
etmemifl ve nihayet ihtilâf bertaraf edilmifltir. Siirt Muta-
sarr›f›, kendisini muhafaza etmek üzere yan›na ça¤›rd›¤›
ve o talebeleri nefyedece¤i haberini tebli¤ etmeye gön-
derdi¤i jandarmaya karfl› Bediüzzaman, “Biz talebeyiz, bir-
birimizle dövüflürüz, bar›fl›r›z. Binaenaleyh, mesle¤imiz
haricinde bulunan birisinin bize kar›flmas› muvaf›k olmad›-
¤›ndan gelemeyece¤im ve hata da benimdir” cevab›nda
bulunarak, jandarmalar› reddetmifltir.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 63
‹
LK
H
AYATI
mutasarr›f:
Tanzimattan sonra,
Osmanl› idarî teflkilat›nda sancak-
lar›n en büyük idare amirine veri-
len isim.
muvaf›k:
yerinde, uygun, uyar,
münasip.
müdafaa etmek:
savunmak.
nazar:
fikir, mülâhaza; nezdinde.
nefyetmek:
sürmek, cezaland›ra-
rak baflka bir yerde ikamet etme-
ye mecbur etmek.
nihayet:
en sonunda.
rekabet:
ayn› amac› güden kim-
seler aras›ndaki çekiflme, yar›fl.
sena etmek:
övmek, methet-
mek.
takdir etmek:
bir fleyin de¤erini,
k›ymetini, lüzumunu anlamak.
talebe:
ö¤renci.
tebli¤ etmek:
ulaflt›rmak, götür-
mek.
telef etmek:
yok etmek, öldür-
mek.
temin:
sa¤lama.
teflebbüs:
bir ifli yapmak için ha-
rekete geçme, giriflme.
ulema:
âlimler, ilim sahipleri.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
veliyyullah:
ermifl kimse, Allah'›n
sevgili kulu.
ahali:
halk.
âlim:
ilim adam›.
bertaraf etmek:
ortadan kal-
d›rmak, yok etmek.
binaenaleyh:
bundan dolay›,
buna binaen.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen.
ehl-i ilim:
ilim ehli.
fazilet:
bilgi, hüner.
fevkalâde:
ola¤anüstü, nor-
malin üstünde.
haberdar:
haberli, vâk›f.
hariç:
bir fleyin d›fl›, d›flar›s›.
harikulâde:
ola¤anüstü, efli
ve benzeri olmayan.
haysiyet:
fleref, onur, itibar.
hücum etmek:
sald›rmak,
hamle ile ileri at›lmak.
hükmetmek:
karar vermek.
ihtilâf:
anlaflmazl›k, fikir ayr›-
l›¤›.
ihtiram etmek:
hürmet et-
mek, sayg› göstermek.
ilim:
kâinat içinde meydana
gelen olaylar›n sebep, olufl,
sonuç ve tesirleri konusunda,
akl›n ölçüleri çerçevesinde
tahsil ve tecrübe ile edinilen
do¤ru bilgi, bilim.
ilmen:
ilim yönünden.
iskât etmek:
susturmak.
ma¤lup etmek:
yenmek.
maksat:
niyet, meram.
mesele:
problem, sorun.
meslek:
tutulan yol.
mevki:
makam.
muar›z:
muhalefet eden, kar-
fl› ç›kan.
muhabbet:
sevgi, dostluk.
muhafaza etmek:
korumak,
saklamak.
1...,53,54,55,56,57,58,59,60,61,62 64,65,66,67,68,69,70,71,72,73,...1390
Powered by FlippingBook