Efendim, flu tekkede bulunmak hasebiyle, siz de be-
nim gibi talebesiniz. fiu hâlde burada hocalk hakknz
yoktur diyerek, gündüz vakti bile herkesin güçlükle ge-
çebilece¤i cesim bir ormandan geceleyin geçerek Nur-
fline gelir.
fiarkî Anadoluda medrese teflkilâtndaki hususiyetler-
den birisi fludur ki: cazet almfl bir âlim, istedi¤i köyde
hasbetenlillâh bir medrese açar; medrese talebelerinin
ihtiyac, iktidar olursa medrese sahibi tarafndan, iktida-
r yoksa halk tarafndan temin edilir. Hoca meccanen
ders verir; talebelerin iafle ve levazmatn da halk deruh-
te ederdi. Bunlarn içinde yalnz Molla Said, hiçbir suret-
le zekât almyordu. Zekât ve baflkasnn eser-i minneti
olan bir paray katiyen kabul etmiyordu.
(HAfiYE)
Nurflinde bir müddet kaldktan sonra Hizana döndü.
Sonra medrese hayatn terk ederek, pederinin yanna
geldi ve bahara kadar evde kald. O srada flöyle bir rüya
görür:
Kyamet kopmufl, kâinat yeniden dirilmifl. Molla Said,
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm nasl ziyaret edebile-
ce¤ini düflünür. Nihayet Srat Köprüsünün baflna gidip
durmak hatrna gelir. Herkes oradan geçer, ben de
TARHÇE- HAYATI
| 55
LK
H
AYATI
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam.
kat'iyen:
asla.
kemal-i ihlâs:
mükemmel ve ku-
sursuz samimiyet.
kyamet:
kâinatn ölümünden
sonra, bütün ölülerin dirilip aya¤a
kalkmalar, mahflerde toplanma-
lar.
kudsî:
mukaddes, kutlu, aziz.
levazmat:
ihtiyaç maddeleri.
meccanen:
parasz, ücretsiz ola-
rak.
medrese:
slâm dünyasnda dü-
zenli ö¤retim kuruluflu, mektep.
mukabil:
karfllk.
müddet:
süre, zaman.
nihayet:
en sonunda.
peder:
baba.
rahmet-i lâhîye:
Allah'n sonsuz
rahmeti.
ruh:
karakter, yaratlfl.
sadaka:
Allah rzas için ihtiyaç
sahibi fakirlere yaplan yardm.
sair:
di¤er, baflka.
Srat Köprüsü:
slâm akaidinde,
Cehennem üzerine çekilmifl oldu-
¤una inanlan, kldan ince klçtan
keskin, geceden karanlk gibi me-
cazî ifadelerle vasflandrlan, ma-
hiyetini tam olarak kavrayamad-
¤mz köprü.
suret:
flekil.
fiarkî Anadolu:
Do¤u Anadolu.
talebe:
ö¤renciler.
talep etmek:
istemek, dilemek.
tekke:
zikir yeri, tarikat evi.
temin etmek:
karfllamak.
terk etmek:
brakmak.
teflkilât:
kurulufllar.
uhrevî:
ahirete dair.
zekât:
slâmn befl flartndan biri
olan, mal ve parann pakl¤n ve
helâlli¤ini sa¤lamak üzere, Allah
için maln belli bir ksmnn her yl
zekât verilebilecek kimselere da-
¤tlmas.
ziyaret etmek:
görmeye gitmek.
HAfiYE:
Zekât ve sadaka ve mukabilsiz hiçbir fley almad¤nn sebep ve
hikmeti, Risale-i Nurdan kinci Mektup ve sair risalelerde beyan edilmifl-
tir. Evet, Molla Saidin istikbalde Risale-i Nurla görece¤i hizmet-i imani-
yeyi kemal-i ihlâsla ifas ve bu hizmetin meydana gelebilmesi için "Uhre-
vî hizmetin mukabilinde hiçbir fley talep etmemek" olan kudsî düsturun
icmalî bir fihristesi, daha küçük yaflnda iken rahmet-i lâhiye tarafndan
ruhunda yerlefltirilmiflti.
aleyhissalâtü vesselâm:
Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
âlim:
ilim adam.
beyan etmek:
anlatmak, izah
etmek.
cesim:
kocaman, çok büyük.
deruhte etmek:
üstüne al-
mak, yüklenmek.
düstur:
kanun, kaide.
eser-i minnet:
minnet eseri,
iyilik görmüfl olmann izi.
fihriste:
bir kitapta veya bir
dükkânda bulunan fleyleri s-
rayla gösteren liste.
hasbetenlillah:
karfllk iste-
meksizin.
haseb:
dolay, gere¤ince.
hatra gelmek:
akla gelmek.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i
gizli sebep.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur'ân hakikatlerinin ikna
edici ve ilmî delillerle anlafll-
masna hizmet etme.
hoca:
ö¤retmen.
hususiyet:
özellik.
iafle:
yedirip içirme.
icazet:
diploma, yetki belgesi.
icmalî:
topluca, tafsilsiz, ksa.
ifa:
bir ifli gerçeklefltirme.
iktidar olmak:
gücü yetmek,
yapabilmek.
istikbal:
gelecek.