Tarihçe-i Hayat - page 207

hasm›m›z, düflman›m›z elindeki cereyan-› müstebidâne-
ye belki daha fledidâne kap›lacak idik. Hâlbuki o cereyan
hem zalimâne, hem tabiat-› âlem-i ‹slâma münafi, hem
ehl-i iman›n ekseriyet-i mutlakas›n›n menfaatine müba-
yin, hem ömrü k›sa, parçalanmaya namzettir. E¤er ona
yap›flsa idik, âlem-i ‹slâm› f›trat›na, tabiat›na muhalif bir
yola sürecek idik.
“
fiu medeniyet-i habise ki, biz ondan yaln›z zarar gör-
dük ve nazar-› fleriatta merdut ve seyyiat› hasenat›na ga-
lebe etti¤inden; maslahat-› befler fetvas›yla mensuh ve
intibah-› beflerle mahkûm-i ink›raz, sefih, mütemerrit,
gaddar, manen vahflî bir medeniyetin himayesini As-
ya
’
da deruhte edecektik.
”
Meclisten biri dedi:
“Neden fleriat flu medeniyeti
(HAfi‹YE)
reddeder?
Dedim:
“
Çünkü, befl menfi esas üzerine teessüs etmifltir. Nok-
ta-i istinad› kuvvettir. O ise, fle
’
ni tecavüzdür. Hedef-i
kast› menfaattir. O ise, fle
’
ni tezahumdur. Hayatta
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 207
‹
LK
H
AYATI
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›n›n
kenar›na veya alt›na yaz›lan aç›k-
lay›c› yaz›, dipnot.
hedef-i kast:
hedef ve maksat.
himaye:
koruma, esirgeme, mu-
hafaza etme.
inflaallah:
Allah izin verirse.
intibah-› befler:
insanl›¤›n uyan-
mas›.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman.
kuvvet:
fizikî güç, kudret, takat.
mahkûm-i ink›raz:
çökmeye,
son bulmaya, bitmeye mahkûm.
manen:
iç varl›k bak›m›ndan,
duyguca, gönülce, yürekçe, ruh-
ça, mana itibariyle, manaca.
maslahat-› befler:
insan›n fayda-
s›na olan ifller, fleyler.
meclis:
topluluk, hey’et.
medeniyet:
uygarl›k.
medeniyet-i habise:
pis, çirkin,
kötü medeniyet.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
menfaat:
fayda, yarar.
menfi:
negatif, olumsuz.
mensuh:
hükmü kald›r›lm›fl, ge-
çersiz k›l›nm›fl.
merdut:
reddolunmufl, reddedil-
mifl, kabul edilmeyen.
muhalif:
ayk›r›, uymayan.
murat:
maksat, kastedilen.
mübayin:
uymayan, farkl›, z›t.
münafi:
z›t, uymaz, ayk›r›.
mütemerrit:
dik bafll›, inatç›.
namzet:
aday.
nazar-› fleriat:
fleriata göre, Ce-
nab-› Hakk›n emirlerine göre.
nokta-i istinat:
dayanak noktas›.
racih:
daha üstün, di¤erinden üs-
tün.
sefahat:
zevk, e¤lence ve yasak
fleylere düflkünlük, sefihlik.
sefih:
helâl olmayan zevk ve e¤-
lencelere düflkün.
seyyiat:
fenal›klar, kötülükler;
günahlar.
sulh-i umumî:
genel bar›fl.
fledidâne:
çok fliddetli olarak.
fle’ni:
gerek, neticesi ve eseri.
fleriat:
‹slâm dini, ‹slâm›n bütün
hükümleri.
tabiat:
mizaç, yap›.
tabiat-› âlem-i ‹slâm:
‹slâm âle-
minin tabiat›, mizac›, yap›s›.
taklit:
benzemeye veya benzet-
meye çal›flma.
tecavüz:
sald›rma, haddini aflma.
teessüs:
kurulma, yerleflme.
temin:
sa¤lama, gerçeklefltirme.
tezahum:
birbirine s›k›nt› verme,
birbirine zahmet verme.
zalimâne:
zalimce, ac›mas›zca.
zannetme:
sanma.
zemin:
yer.
zirüzeber:
altüst, darmada¤›n.
HAfi‹YE:
Bizim murad›m›z, medeniyetin mehasini ve beflere menfaati
bulunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahlar›, seyyiatlar› de¤il ki; ah-
maklar, o seyyiatlar›, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, mal›m›-
z› harap ettiler. Medeniyetin günahlar›, iyiliklerine galebe edip, seyyiat›
hasenat›na racih gelmekle, befler, iki harb-i umumi ile iki dehfletli tokat
yiyip, o günahkâr medeniyeti zirüzeber edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü
kanla bulaflt›rd›. ‹nflaallah istikbaldeki ‹slâmiyetin kuvveti ile, medeniyetin
mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-i
umumiyi de temin edecek.
ahmak:
ak›ls›z, sersem, kal›n
kafal›, flaflk›n, anlay›fls›z.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyas›.
befler:
insan, insanl›k.
cereyan:
ayn› görüflü payla-
flanlar›n oluflturdu¤u hareket.
cereyan-› müstebidâne:
zor-
layarak, zorla yap›lan hare-
ket. kanun ve kaideye ba¤l›
olmaks›z›n hareket eden ce-
reyan.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
deruhte:
üstüne alma, yük-
lenme, yapma.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, ‹slâm dinini kabul
edenler.
ekseriyet-i mutlaka:
kesin
ço¤unluk.
esas:
temel.
fetva:
‹slâmda, bir mesele
hakk›nda fleyhülislâm, müftü
gibi yetkili kimseler veya dinî
meselelere tam vak›f kimse-
ler taraf›ndan verilen fler’î hü-
küm veya karar.
f›trat:
yarat›l›fl, tabiat, mizaç.
gaddar:
ac›mas›z, merhamet-
siz, zulüm ve haks›zl›k eden.
galebe etmek:
galip gelmek,
üstün gelmek.
günahkâr:
günahl›, günah ifl-
leyen, günah ifllemifl.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
harap etmek:
periflan etmek,
y›kmak.
harb-i umumî:
dünya savafl›.
hasenat:
güzellikler, iyilikler.
has›m:
düflman.
1...,197,198,199,200,201,202,203,204,205,206 208,209,210,211,212,213,214,215,216,217,...1390
Powered by FlippingBook