Dedim:
“
Musibet flerr-i mahz olmad›¤› için, bazen saadette fe-
lâket oldu¤u gibi, felâketten dahi saadet ç›kar.
Eskiden
beri i’lâ-i kelimetullah ve beka-i istiklâliyet-i ‹slâm için,
farz-› kifaye-i cihad› deruhte ile kendini yekvücut olan
âlem-i ‹slâma fedaya vazifedar ve hilâfete bayraktar gör-
müfl olan bu devlet-i ‹slâmiyenin felâketi, âlem-i ‹slâm›n
saadet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir.
“Zira flu musibet, maye-i hayat›m›z ve âb-› hayat›m›z
olan uhuvvet-i ‹slâmiyenin inkiflaf ve ihtizaz›n› harikulâde
tacil etti. Biz incinirken, âlem-i ‹slâm a¤l›yor. Avrupa zi-
yade incitse, ba¤›racakt›r. fiayet ölsek; yirmi ölece¤iz, üç
yüz dirilece¤iz. Harikalar asr›nday›z. ‹ki-üç sene mevtten
sonra meydanda dirilenler var. Biz ma¤lûbiyetle bir sa-
adet-i acile-i (
A¬n
?p
LÉY
) muvakkata kaybettik.
Fakat bir saadet-i âcile-i (
A¬?p
LBG
) müstemirre bizi bek-
liyor. Pek cüz’î ve mütehavvil ve mahdut olan hâli, genifl
istikbal ile mübadele eden kazan›r.
Birden meclis taraf›ndan denildi:
“‹zah et!”
Dedim:
“
Devletler, milletler muharebesi, tabakat-› befler mu-
harebesine terk-i mevki ediyor. Zira befler esir olmak is-
temedi¤i gibi, ecir olmak da istemez.
Galip olsa idik,
âb-› hayat:
hayat suyu, ebedî ha-
yat› kazanmay› temin eden ma-
nevî de¤erler.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
as›r:
yüzy›l, ça¤.
bayraktar:
bayra¤› tafl›makla gö-
revli; bir toplulu¤un bafl›, reisi.
beka-i istiklâliyet-i ‹slâm:
‹slâ-
m›n ba¤›ms›zl›¤›n›n devaml›l›¤›.
befler:
insan.
cüz’î:
k›ymetsiz, önemsiz.
deruhte:
üstüne alma, yüklen-
me, kendini vazifeli bilme, yerine
getirme.
devlet-i ‹slâmiye:
‹slâm devleti.
ecir:
ücretle çal›flan, iflçi.
farz-› kifaye-i cihad:
Müslüman-
lar›n tamam› olmay›p, bir k›sm›-
n›n muhakkak yapmas› gereken
ve bu flekilde farz olan cihat.
feda:
gözden ç›karma, u¤runa
verme.
felâket:
musibet, çok zarar, s›k›n-
t› do¤uran durum.
galip:
galebe eden, galebe çalan,
üstün gelen, yenen.
harika:
her zaman rastlanmayan,
ola¤anüstü vas›flar tafl›yan ve
hayranl›k hissi uyand›ran.
harikulâde:
efli ve benzeri olma-
yan, görülmedik derecede, ola¤a-
nüstü.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygamberin
vekilli¤i, Hz. Peygambere vekil
olarak Müslümanlar› ve ‹slâml›¤›
koruma görevi.
ihtizaz:
harekete geçme.
i’lâ-i kelimetullah:
Allah’›n ad›n›,
Allah’›n birli¤ini yükseltme, yü-
celtme.
inkiflaf:
aç›lma, ortaya ç›kma, gö-
rülme, meydana ç›kma.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
206 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
izah:
aç›klama, bir konuyu
ayr›nt›lar›yla ortaya koyma.
ma¤lûbiyet:
yenilme, yenilgi.
mahdut:
s›n›rlanm›fl, s›n›rl›.
mâye-i hayat:
hayat için ge-
rekli olan, hayat›n esas›.
meclis:
topluluk, hey’et.
mevt:
ölüm.
muharebe:
savafl, harp.
musibet:
felâket, belâ, dert,
s›k›nt›.
mübadele:
de¤ifl-tokufl, kar-
fl›l›kl› olarak de¤ifltirme, ta-
kas.
mütehavvil:
çabuk de¤iflen.
saadet:
mutluluk, bahtiyarl›k.
saadet-i acile-i müstemirre:
ileride görülecek olan devam-
l› saadet, ertelenen saadet.
saadet-i âcile-i muvakkata:
peflin yaflanan geçici saadet.
flayet:
e¤er.
flerr-i mahz:
tamamen kötü-
lük, iyi taraf› hiç olmayan.
tabakat-› befler:
insanlar›n
oluflturdu¤u sosyal s›n›flar.
tacil:
h›zland›rma, çabuklafl-
t›rma.
telâfi:
tamamlama, yerini
doldurma, zarar› karfl›lama.
terk-i mevki:
yerini, mevkiini
terk etme.
uhuvvet-i ‹slâmiye:
‹slâm
kardeflli¤i.
vazifedar:
vazifeli, görevli.
yekvücut:
tek vücut, hep bir-
den, tek bir insan gibi.
zira:
çünkü, ondan ki, flun-
dan, flu sebepten ki, onun
için.
ziyade:
çok, art›k.