olmufllar? Yoksa flimdi ben divane mi oluyorum ki, bu
dünyaperest insanlar› divane görüyorum?”
Her ne ise... Ben, ihtiyarl›¤›n verdi¤i fliddetli intibah
cihetinde, en evvel, alâkadar oldu¤um fânî fleylerin fânî-
li¤ini gördüm. Kendime de bakt›m, nihayet-i aczde gör-
düm. O vakit, beka isteyen ve beka tevehhümüyle fânî-
lere müptelâ olan ruhum bütün kuvvetiyle dedi ki: “
Ma-
dem cismen fânîyim; bu fânîlerden bana ne hay›r gelebi-
lir? Madem ben âcizim; bu âcizlerden ne bekleyebilirim?
Benim derdime çare bulacak bir Bâkî-i Sermedî, bir Ka-
dîr-i Ezelî lâz›m
” diyerek taharriye bafllad›m.
O vakit, her fleyden evvel, eskiden beri tahsil etti¤im
ilme müracaat edip, bir teselli, bir rica aramaya baflla-
d›m. Maatteessüf, o vakte kadar ulûm-i felsefeyi ulûm-i
‹slâmiye ile beraber havsalama doldurup, o ulûm-i felse-
feyi, pek yanl›fl olarak, maden-i tekemmül ve medar-› te-
nevvür zannetmifltim. Hâlbuki, o felsefî meseleler, ruhu-
mu pek çok fazla kirletmifl ve terakkiyat-› maneviyemde
engel olmufltu. Birden Cenab-› Hakk›n rahmet ve kere-
miyle, Kur’ân-› Hakîm’deki hikmet-i kudsiye imdada ye-
tiflti. Çok risalelerde beyan edildi¤i gibi, o felsefî mesele-
lerin kirlerini y›kad›, temizlettirdi.
Ezcümle, fünun-i hikmetten gelen zulümat-› ruhiye
ruhumu kâinata bo¤duruyordu. Hangi cihete bakt›m,
nur arad›m; o meselelerde nur bulamad›m, teneffüs ede-
medim. Tâ, Kur’ân-› Hakîm’den gelen ve
1
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
âciz:
güçsüz.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, ba¤l›.
Bâkî-i Sermedî:
ezel ve ebedî ku-
flatan sonsuzluk sahibi Allah.
beka:
ebedîlik, sonsuzluk.
beyan:
anlatma, aç›klama, bildir-
me, izah etme.
Cenab-› Hak:
Allah.
cihet:
yön, taraf.
cismen:
cisim olarak, vücutça,
bedence.
çare:
ilâç, derman, çözüm.
dert:
hastal›k, illet, ac›, a¤r›, s›z›.
divane:
deli, akl› bafl›nda olma-
yan.
dünyaperest:
dünyaya tapan,
dünyaya düflkün, h›rsl› kimse.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
ezcümle:
bu cümleden olarak,
özetle.
fânî:
muvakkat, geçici.
felsefî:
felsefe ile ilgili meseleler.
fünun-i hikmet:
mahlûkattaki
hikmet ve faydalar› ortaya koyan
fen ilimleri.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu flu-
dur ki, oysa ki, asl›nda.
havsala:
ak›l, zihin; anlama gücü,
haf›za.
hikmet-i kudsiye:
kusursuz ve
eksiksiz hikmet, ilâhî hikmet.
ilâh:
tanr›, ibadet edilecek.
imdat:
yard›m, yard›ma yetiflme,
zor durumda kalana yap›lan yar-
d›m.
intibah:
uyan›fl, uyan›kl›k.
Kadîr-i Ezelî:
her fleye gücü ye-
ten, varl›¤›n›n evveli olmayan, Al-
lah.
kâinat:
masiva, yarat›lm›fl olan
fleylerin tamam›, bütün âlemler,
varl›klar.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
ba¤›fl.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
maatteessüf:
tüzülerek belirte-
yim ki.
madem:
de¤il mi ki, ...den dolay›.
198 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
maden-i tekemmül:
gelifl-
menin, ilerlemenin kayna¤›.
medar-› tenevvür:
ayd›nlan-
ma, nurlanma sebebi.
mesele:
konu.
müptelâ:
bir fleye düflkün ve
tutulmufl olan, tiryaki.
müracaat:
baflvurma, dan›fl-
ma.
nihayet-i acz:
s›n›rs›z acizlik,
çaresizlik.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k.
rahmet:
ac›ma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤›fllama,
flefkat gösterme.
rica:
ümit.
taharri:
arama, araflt›rma.
tahsil:
ilim ö¤renme, bilgi
edinme, ö¤renim.
teneffüs:
nefes alma, soluk-
lanma, solunum.
terakkiyat-› manevîye:
ma-
nevî ilerleme, yükselme.
teselli:
avunma.
tevehhüm:
zannetme, olma-
yan bir fleyi var sanma.
ulûm-i felsefe:
felsefî ilimler.
ulûm-i ‹slâmiye:
‹slâmî ilim-
ler.
zan:
sanma.
zulümat-› ruhiye:
ruhî darl›k
ve karamsarl›k.
1.
Ondan baflka ilâh yoktur. (Haflir Suresi: 22, 23; Bakara Suresi: 255, v.d.)