flte bu hâlette, gayet rikkatli ve firkatli elemli bir hü-
zün ve gam, kalbime, baflma çöktü. Çünkü ben yalnz
bir-iki dostu kaybetmiyorum; stanbulda binler sevdi¤im
dostlarmdan müfarakat gibi, çok sevdi¤im stanbuldan
da ayrlaca¤m. Dünyada yüz binler dostlarmdan iftirak
gibi, çok sevdi¤im ve müptelâ oldu¤um o güzel dünya-
dan da ayrlaca¤m diye düflünürken, yine kabristann o
yüksek yerine gittim. Ara sra sinemaya ibret için gitti-
¤imden, bana, stanbul içindeki insanlar, o dakikada, si-
nemada geçmifl zamann gölgelerini hazr zamana getir-
mek cihetiyle, ölmüfl olanlar ayakta gezer suretinde gös-
terdikleri gibi, aynen ben de, o vakit gördü¤üm insanla-
r, ayakta gezen cenazeler vaziyetinde gördüm. Hayalim
dedi ki: Madem bu kabristanda olanlardan bir ksm, si-
nemada, gezer gibi görülüyor; ileride katiyen bu kabris-
tana gireceklerini, girmifl gibi gör. Onlar da cenazelerdir,
geziyorlar.
Birden, Kurân- Hakîmin nuruyla ve Gavs- Azam
fieyh Geylânî (k.s.) Hazretlerinin irfladyla, o hazin hâlet,
sürurlu ve nefleli bir vaziyete inklâp etti. fiöyle ki:
O hazin hale karfl Kurândan gelen nur böyle ihtar
etti ki: Senin, flimal-i flarkîde, Kosturmadaki gurbetinde
bir-iki esir zabit dostun vard. Bu dostlarn her hâlde s-
tanbula gideceklerini biliyordun. Sana birisi dese idi:
Sen stanbula m gideceksin, yoksa burada m kalacak-
sn? Elbette, zerre miktar akln varsa, stanbula ferah
ve sürurla gitmesini kabul edecektin. Çünkü bin birden,
dokuz yüz doksan dokuz ahbabn stanbuldadrlar.
194 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
ahbap:
dost, dostlar, sevilen
dostlar.
aynen:
bir fleyin asl veya kendisi
olarak, tpk tpksna, hiç de¤ifl-
meden, oldu¤u gibi.
cenaze:
ölü.
cihet:
yan, yön, taraf.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
elem:
ac, keder, maddî-manevî
ztrap.
ferah:
gönül açkl¤, sevinç.
firkat:
ayrlk, hasret.
gam:
tasa, keder, üzüntü.
gayet:
çok, son derece.
gurbet:
kiflinin yabanc yerlerde
kalmas.
hâlet:
hâl, durum.
hazin:
keder veren, ac uyand-
ran, hüzün veren.
hazret:
sayg, ululama, yü-
celtme, övme maksadyla
kullanlan tabir.
hüzün:
keder, tasa, gam.
ibret:
ders alma, ders çkar-
ma.
iftirak:
ayrlma.
ihtar:
dikkatini çekme, hatr-
latma, uyarma.
inklâp:
bir hâlden di¤er hâle
geçme, hâl de¤ifltirme, de¤i-
flim, dönüflüm.
irflat:
do¤ru yolu gösterme,
do¤ru yola yöneltme, gaflet-
ten uyandrma, uyarma.
kabristan:
mezarlk.
katiyen:
kesin olarak, kesin-
likle.
müfarakat:
uzaklaflma, ayrl-
ma, ayrlk.
müptelâ:
düflkün, bir fleye
düflkün ve tutulmufl olan.
nefle:
keyif, sevinç.
nur:
aydnlk, flk.
rikkatli:
rikkat sahibi olan,
yufkalk, incelik, merhamet
sahibi.
suret:
flekil, biçim, görünüfl.
sürur:
sevinç.
flimal-i flarkî:
kuzey do¤u.
vaziyet:
durum, hâl.
zabit:
subay.
zerre miktar:
çok az derece-
de, ölçüde.