Garibem, bîkesem, zaifem, nâtüvanem, el-aman
gûyem,
Affücûyem, medethahem zidergâh et lâhî!
Ruhum dahi vatanmdaki eski dostlar düflünüp o gur-
bette vefatm tahayyül ederek, Niyazi-i Msrî gibi dedim:
Dünya gamndan geçip, yoklu¤a kanat açp,
fievk ile her dem uçup, ça¤rrm, dost, dost!
diye, dostlar aryordu. Her ne ise... O hüzünlü, rikkatli,
firkatli, uzun gurbet gecesinde, dergâh- lâhîde zaaf ve
aczim o kadar büyük bir flefaatçi ve vesile oldu ki, flimdi
de hayretteyim. Çünkü birkaç gün sonra, gayet hilâf-
memul bir surette, yayan gidilse bir senelik mesafede,
tek baflmla, Rusça bilmedi¤im hâlde firar ettim. Zaaf ve
aczime binaen gelen inayet-i lâhiye ile harika bir suret-
te kurtuldum. Ta Varflova ve Avusturyaya u¤rayarak s-
tanbula kadar geldim ki, bu surette kolaylkla kurtulmak
pek harika olmufltu. Rusça bilen en cesur ve en kurnaz
adamlarn muvaffak olamadklar çok teshilât ve çok ko-
laylkla, o uzun firarî seyahati bitirdim.
Fakat o Volga Nehri kenarndaki camideki mezkûr ge-
cenin vaziyeti bana bu karar verdirmifl ki, bakiye-i öm-
rümü ma¤aralarda geçirece¤im. Bu insanlarn hayat-
içtimaiyesine karflmak artk yeter. Madem sonunda kab-
re yalnz gidece¤im; yalnzl¤a alflmak için flimdiden yal-
nzl¤ ihtiyar edece¤im, demifltim.
Fakat, maatteessüf, stanbuldaki ciddî ve çok ahbap
ve stanbulun flaflaal hayat- dünyeviyesi, hususan
TARHÇE- HAYATI
| 189
LK
H
AYATI
yufkalk, incelik, merhamet sahi-
bi.
ruh:
insan ve hayvanlardaki diri-
lik kayna¤, hayatn temeli ve se-
bebi olan gayr-i maddî cevher,
manevî varlk.
seyahat:
yolculuk.
suret:
tarz, flekil, biçim.
flaflaa:
gösterifl, debdebe, tanta-
na.
flefaatç:
arac.
flevk:
fliddetli arzu, aflr istek ve
heves.
tahayyül etmek:
hayale getir-
mek, hayalinde canlandrma, zi-
hinde canlandrmak.
teshilât:
kolaylafltrmalar, kolay-
lklar.
vaziyet:
durum, hâl.
vefat:
ölüm.
vesile:
bir fleye ulaflmay müm-
kün klan, yol, vasta, arac.
zaaf:
zayflk, kuvvetsizlik.
acz:
zayflk, güçsüzlük.
ahbap:
dost.
bakye-i ömür:
ömrün geri
kalan.
binaen:
-den dolay, -den
ötürü, -için.
ciddî:
gerçek, hakikat.
dem:
an, vakit, zaman.
dergâh- lâhî:
lâhî dergâh,
s¤nak, Allah kat.
firar:
kaçma, gizlice gitme.
firarî:
firar eden, kaçan.
firkat:
ayrlma, ayrlk, hasret.
gam:
tasa, keder, üzüntü.
gayet:
çok, son derece.
gurbet:
yabanc memleket,
yabanc yer, vatan dfl.
hârika:
her zaman rastlan-
mayan, ola¤anüstü, hayranlk
hissi uyandran.
hayat- dünyeviye:
dünya-
hayat.
hayat- içtimaiye:
sosyal ha-
yat, cemiyet hayat, toplum
hayat.
hayret:
flaflma.
hilâf- memul:
umulann ter-
sine, beklenenin aksine.
hususan:
özellikle, bilhassa,
ayrca, baflkaca, hususî ola-
rak.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
inayet-i lâhiye:
Allahn yar-
dm.
kabir:
mezar.
maatteessüf:
üzülerek belir-
teyim ki.
mesafe:
uzaklk, uzunluk.
mezkûr:
zikredilen, ad ge-
çen, anlan.
muvaffak:
baflarl.
rikkatli:
rikkat sahibi olan,