Tarihçe-i Hayat - page 189

Garibem, bîkesem, zaifem, nâtüvanem, el-aman
gûyem,
Affücûyem, medethahem zidergâh et ‹lâhî!
Ruhum dahi vatan›mdaki eski dostlar› düflünüp o gur-
bette vefat›m› tahayyül ederek, Niyazi-i M›srî gibi dedim:
Dünya gam›ndan geçip, yoklu¤a kanat aç›p,
fievk ile her dem uçup, ça¤›r›r›m, dost, dost!
diye, dostlar› ar›yordu. Her ne ise... O hüzünlü, rikkatli,
firkatli, uzun gurbet gecesinde, dergâh-› ‹lâhîde zaaf ve
aczim o kadar büyük bir flefaatçi ve vesile oldu ki, flimdi
de hayretteyim. Çünkü birkaç gün sonra, gayet hilâf-›
me’mul bir surette, yayan gidilse bir senelik mesafede,
tek bafl›mla, Rusça bilmedi¤im hâlde firar ettim. Zaaf ve
aczime binaen gelen inayet-i ‹lâhiye ile harika bir suret-
te kurtuldum. Ta Varflova ve Avusturya’ya u¤rayarak ‹s-
tanbul’a kadar geldim ki, bu surette kolayl›kla kurtulmak
pek harika olmufltu. Rusça bilen en cesur ve en kurnaz
adamlar›n muvaffak olamad›klar› çok teshilât ve çok ko-
layl›kla, o uzun firarî seyahati bitirdim.
Fakat o Volga Nehri kenar›ndaki camideki mezkûr ge-
cenin vaziyeti bana bu karar› verdirmifl ki, bakiye-i öm-
rümü ma¤aralarda geçirece¤im. Bu insanlar›n hayat-›
içtimaiyesine kar›flmak art›k yeter. Madem sonunda kab-
re yaln›z gidece¤im; yaln›zl›¤a al›flmak için flimdiden yal-
n›zl›¤› ihtiyar edece¤im, demifltim.
Fakat, maatteessüf, ‹stanbul’daki ciddî ve çok ahbap
ve ‹stanbul’un flaflaal› hayat-› dünyeviyesi, hususan
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 189
‹
LK
H
AYATI
yufkal›k, incelik, merhamet sahi-
bi.
ruh:
insan ve hayvanlardaki diri-
lik kayna¤›, hayat›n temeli ve se-
bebi olan gayr-i maddî cevher,
manevî varl›k.
seyahat:
yolculuk.
suret:
tarz, flekil, biçim.
flaflaa:
gösterifl, debdebe, tanta-
na.
flefaatç›:
arac›.
flevk:
fliddetli arzu, afl›r› istek ve
heves.
tahayyül etmek:
hayale getir-
mek, hayalinde canland›rma, zi-
hinde canland›rmak.
teshilât:
kolaylaflt›rmalar, kolay-
l›klar.
vaziyet:
durum, hâl.
vefat:
ölüm.
vesile:
bir fleye ulaflmay› müm-
kün k›lan, yol, vas›ta, arac›.
zaaf:
zay›fl›k, kuvvetsizlik.
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
ahbap:
dost.
bak›ye-i ömür:
ömrün geri
kalan›.
binaen:
-den dolay›, -den
ötürü, -için.
ciddî:
gerçek, hakikat.
dem:
an, vakit, zaman.
dergâh-› ‹lâhî:
‹lâhî dergâh,
s›¤›nak, Allah kat›.
firar:
kaçma, gizlice gitme.
firarî:
firar eden, kaçan.
firkat:
ayr›lma, ayr›l›k, hasret.
gam:
tasa, keder, üzüntü.
gayet:
çok, son derece.
gurbet:
yabanc› memleket,
yabanc› yer, vatan d›fl›.
hârika:
her zaman rastlan-
mayan, ola¤anüstü, hayranl›k
hissi uyand›ran.
hayat-› dünyeviye:
dünya-
hayat›.
hayat-› içtimaiye:
sosyal ha-
yat, cemiyet hayat›, toplum
hayat›.
hayret:
flaflma.
hilâf-› me’mul:
umulan›n ter-
sine, beklenenin aksine.
hususan:
özellikle, bilhassa,
ayr›ca, baflkaca, hususî ola-
rak.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
inayet-i ‹lâhiye:
Allah’›n yar-
d›m›.
kabir:
mezar.
maatteessüf:
üzülerek belir-
teyim ki.
mesafe:
uzakl›k, uzunluk.
mezkûr:
zikredilen, ad› ge-
çen, an›lan.
muvaffak:
baflar›l›.
rikkatli:
rikkat sahibi olan,
1...,179,180,181,182,183,184,185,186,187,188 190,191,192,193,194,195,196,197,198,199,...1390
Powered by FlippingBook