Tarihçe-i Hayat - page 180

Geceleyin Vali ve Kumandan Kel Ali ve ahali kurtul-
duktan, gönüllüler ve askerler çekildikten sonra, bir k›-
s›m fedakâr talebeleriyle Bitlis’te bak›ye kalan bir k›s›m
bîçareler için, kendilerini feda etmek fikriyle kaçmazlar.
Sabahleyin düflman›n bir taburu ile müsademe ederler;
arkadafllar›n›n ço¤u flehit olur. Hatta ye¤eni ve fedakâr
bir talebesi olan Ubeyd dahi kendi bedeline flehit düfltük-
ten sonra, düflman›n üç s›ra askerini yararak geçip, ha-
yatta kalan üç talebesiyle pek acip bir surette su üzerin-
de bulunan bir sütreye girer. Hem yaral›, hem aya¤› k›-
r›k bir hâlde otuz üç saat su ve çamur içinde kal›r. Tüfek
ellerinde, o vaziyet-i müthifle içinde, üst kattaki odada
düflman askeri ve zabitleri bulundu¤u hâlde, kemal-i isti-
rahat-i kalple ve ahalinin kurtulmas›n›n sevinciyle sürur
içinde, beraberindeki arkadafllar›na teselli vererek der:
“Karfl›m›za ne vakit çoklukla düflman askerleri gelirse,
o vakit silâhlar›m›z› kullanaca¤›z, kendimizi ucuza satma-
yaca¤›z, bir-iki düflmana kurflun atmayaca¤›z...”
Lâtif bir inayet-i ‹lâhiyedir ki, otuz üç saat, onlar Rus
askerlerini gördükleri ve Ruslar da onlar› arad›klar› hâlde
bulamad›lar. Bu esnada Bediüzzaman, talebeleri olan gö-
nüllü fedaîlere hitaben, “Arkadafllar, durmay›n›z. Sizlere
hakk›m› helâl ettim; beni b›rak›n›z, siz kendinizi kurtar-
maya çal›fl›n›z,” demesi üzerine, fedakâr ve kahraman
talebeler, “Sizi bu hâlde b›rak›p gidemeyiz; flehit olursak,
yine hizmetinizde olsun” deyip kal›rlar. Sonra Ruslar esir
edip, Van, Celfa, Tiflis, Kilo¤rif, Kosturma’ya sevk eder-
ler.
acip:
hayret veren, hayrette b›ra-
kan.
ahali:
halk, bir memlekette otu-
ranlar, yaflayanlar.
bak›ye kalan:
geriye kalan.
bedel:
bir fleyin yerine verilen ve
yerini tutan, de¤ifltirilen fley.
bîçare:
çaresiz, zavall›.
180 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
esna:
ara, s›ra, vakit, zaman.
fedâ:
gözden ç›karma, u¤ru-
na verme.
fedaî:
can›n› esirgemeyen,
mühim bir maksat u¤runa ca-
n›n› vermeye haz›r bulunan.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
inayet-i ‹lâhiye:
Allah’›n yar-
d›m›.
kemal-i istirahat-› kalp:
tam
bir kalp rahatl›¤›.
kumandan:
komutan.
lâtif:
hofl, güzel.
müsademe:
iki grup aras›nda
silâhl› çarp›flma, çat›flma, vu-
ruflma.
sevk etmek:
göndermek,
yollamak.
suret:
tarz, hal, flekil, biçim.
sürur:
mutluluk, nefle.
sütre:
engel, perde, örtü.
flehit:
Allah’›n ve yüce dininin
u¤runda can›n› feda ederek
savaflta ölen Müslüman.
tabur:
dört bölükten meyda-
na gelen, bölük veya batarya-
dan büyük, alaydan küçük
askerî birlik.
talebe:
ö¤renci.
teselli:
avutma, ac›s›n› dindir-
me, güzel sözler söyleyerek
rahatlatma.
vali:
bir ili idare eden en bü-
yük memur.
vaziyet-i müthifle:
dehflet
verici, korkutucu durum.
zabit:
subay.
1...,170,171,172,173,174,175,176,177,178,179 181,182,183,184,185,186,187,188,189,190,...1390
Powered by FlippingBook