düflman eline düflecek; biz mahvoluncaya kadar dört befl
gün mukavemete mecburuz, demesi üzerine; onlar,
Muflun sukut etmesi dolaysyla otuz topumuzu askerler
bu tarafa kaçrmaya çalflyorlar. E¤er sen, o otuz topu
gönüllülerinle ele geçirebilirsen, birkaç gün o toplarla
mukabele ederiz ve ahali de kurtulur dediler.
Bediüzzaman, Öyle ise ben, ya ölürüm veya o topla-
r getiririm, diyerek üç yüz gönüllünün baflna geçti. Ge-
celeyin, Nurflin tarafna, toplarn getirildi¤i cihete gitti.
Toplar takip eden bir alay Rus Kaza¤na kendi muhbir-
leri, Bitlisi müdafaa eden gönüllü kumandan üç bin
adamla ve da¤daki meflhur Mûsa Bey bin kifli ile toplar
kurtarmaya geliyorlar diyerek, pek ziyade mübalâ¤a ile
ihbar etmeleri üzerine, Kazak kumandan korkmufl, iler-
leyememiflti. Bediüzzaman da, beraberindeki üç yüz gö-
nüllüyü rast geldikleri toplara birer ikifler taksim edip Bit-
lise gönderir; kendisi ise ilerleyerek toplar birer birer
kurtarp, en son topu da üç arkadaflyla birlikte ele geçi-
rir. Bu flekilde, otuz topun Bitlise gelmesini temin eder.
O toplarla, üç dört gün, asker ve gönüllüler düflmana
mukabele edip, bütün ahali ve cihazat ve mallar kurtulur.
Bediüzzaman, o harpte, gönüllülere cesaret vermek
için, sipere girmeyerek, avc hattnda dolaflrd. Avc hat-
tnda en ileride atn sa¤a sola kofltururken, birden hat-
rna gelir ve ruhuna iliflir ki, fiu anda flehit olsam; bu va-
ziyetim, yani en ileride göze çarpan flu hâlim, sakn,
mertebe-i flehadetin bir esas olan ihlâsma zarar
ahali:
halk.
alay:
üç tabur piyade veya befl
bölük süvari askerinden oluflan
askeri kuvvet.
cihazat:
cihazlar, kendilerine ihti-
yaç duyulan aletler.
cihet:
yan, yön, taraf, yer.
esas:
temel, hakikat, öz.
178 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
harp:
savafl.
hatr:
zihin, fikir, hafza; akl,
kalp.
ihbar:
haber verme, bildirme,
duyurma.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf
Allah rzas için yapma.
kumandan:
komutan.
mahvolmak:
yok olmak, pe-
riflan olmak.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalmfl.
mertebe-i flahadet:
flehitlik
mertebesi, derecesi.
meflhur:
tannmfl, herkesin
bildi¤i, flöhretli, ünlü.
muhbir:
haber veren, haber-
ci.
mukabele etmek:
karfllk
vermek, karfllamak.
mukavemet:
karfl koyma,
dayanma, direnme.
mübalâ¤a:
aflr büyütme,
abartma, abart.
müdafaa:
saldrya karfl koy-
ma, savunma.
siper:
düflmandan korunmak
için s¤nlan yer.
sukut:
düflme; düflman eline
geçme.
flehit:
Allahn ve yüce dininin
u¤runda cann feda ederek
savaflta ölen Müslüman.
takip:
peflinden yürüme, ar-
kasndan gitme.
taksim etmek:
bölmek, par-
çalara ayrmak, paylafltrmak.
temin etmek:
sa¤lamak.
vaziyet:
durum, hâl.
ziyade:
çok, fazla.