Tarihçe-i Hayat - page 178

düflman eline düflecek; biz mahvoluncaya kadar dört befl
gün mukavemete mecburuz,” demesi üzerine; onlar,
“Mufl’un sukut etmesi dolay›s›yla otuz topumuzu askerler
bu tarafa kaç›rmaya çal›fl›yorlar. E¤er sen, o otuz topu
gönüllülerinle ele geçirebilirsen, birkaç gün o toplarla
mukabele ederiz ve ahali de kurtulur” dediler.
Bediüzzaman, “Öyle ise ben, ya ölürüm veya o topla-
r› getiririm,” diyerek üç yüz gönüllünün bafl›na geçti. Ge-
celeyin, Nurflin taraf›na, toplar›n getirildi¤i cihete gitti.
Toplar› takip eden bir alay Rus Kaza¤›na kendi muhbir-
leri, “Bitlis’i müdafaa eden gönüllü kumandan› üç bin
adamla ve da¤daki meflhur Mûsa Bey bin kifli ile toplar›
kurtarmaya geliyorlar” diyerek, pek ziyade mübalâ¤a ile
ihbar etmeleri üzerine, Kazak kumandan› korkmufl, iler-
leyememiflti. Bediüzzaman da, beraberindeki üç yüz gö-
nüllüyü rast geldikleri toplara birer ikifler taksim edip Bit-
lis’e gönderir; kendisi ise ilerleyerek toplar› birer birer
kurtar›p, en son topu da üç arkadafl›yla birlikte ele geçi-
rir. Bu flekilde, otuz topun Bitlis’e gelmesini temin eder.
O toplarla, üç dört gün, asker ve gönüllüler düflmana
mukabele edip, bütün ahali ve cihazat ve mallar kurtulur.
Bediüzzaman, o harpte, gönüllülere cesaret vermek
için, sipere girmeyerek, avc› hatt›nda dolafl›rd›. Avc› hat-
t›nda en ileride at›n› sa¤a sola kofltururken, birden hat›-
r›na gelir ve ruhuna iliflir ki, “fiu anda flehit olsam; bu va-
ziyetim, yani en ileride göze çarpan flu hâlim, sak›n,
mertebe-i flehadetin bir esas› olan ihlâs›ma zarar
ahali:
halk.
alay:
üç tabur piyade veya befl
bölük süvari askerinden oluflan
askeri kuvvet.
cihazat:
cihazlar, kendilerine ihti-
yaç duyulan aletler.
cihet:
yan, yön, taraf, yer.
esas:
temel, hakikat, öz.
178 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
harp:
savafl.
hat›r:
zihin, fikir, haf›za; ak›l,
kalp.
ihbar:
haber verme, bildirme,
duyurma.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka
bir karfl›l›k beklemeksizin, s›rf
Allah r›zas› için yapma.
kumandan:
komutan.
mahvolmak:
yok olmak, pe-
riflan olmak.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalm›fl.
mertebe-i flahadet:
flehitlik
mertebesi, derecesi.
meflhur:
tan›nm›fl, herkesin
bildi¤i, flöhretli, ünlü.
muhbir:
haber veren, haber-
ci.
mukabele etmek:
karfl›l›k
vermek, karfl›lamak.
mukavemet:
karfl› koyma,
dayanma, direnme.
mübalâ¤a:
afl›r› büyütme,
abartma, abart›.
müdafaa:
sald›r›ya karfl› koy-
ma, savunma.
siper:
düflmandan korunmak
için s›¤›n›lan yer.
sukut:
düflme; düflman eline
geçme.
flehit:
Allah’›n ve yüce dininin
u¤runda can›n› feda ederek
savaflta ölen Müslüman.
takip:
peflinden yürüme, ar-
kas›ndan gitme.
taksim etmek:
bölmek, par-
çalara ay›rmak, paylaflt›rmak.
temin etmek:
sa¤lamak.
vaziyet:
durum, hâl.
ziyade:
çok, fazla.
1...,168,169,170,171,172,173,174,175,176,177 179,180,181,182,183,184,185,186,187,188,...1390
Powered by FlippingBook