Tarihçe-i Hayat - page 179

vermesin, bir hodfüruflluk manas› olmas›n” diyerek, bir-
den at›n› döndürür ve arkadafllar›n›n yan›na gelir.
(HAfi‹YE)
Avc› hatt›nda dolafl›rken, vücuduna dört gülle isabet
etmifl, fakat geri çekilmemifl ve gönüllülerin cesareti k›-
r›lmamas› için, sipere dahi girmemifltir. Hatta bunu ifliten
Vali Memduh Bey ve Kumandan Kel Ali, “Aman geri çe-
kilsin!” diye haber gönderdikleri zaman, demifl:
“Bu kâfirlerin güllesi beni öldürmeyecek...”
Hakikaten, üç gülle ölecek yerine isabet etti¤i hâlde,
biri hançerini, di¤eri tütün tabakas›n› delip geçmifl ve
kendisine bir zarar vermemifltir.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 179
‹
LK
H
AYATI
hizmet-i imaniye ve Kur’âniye:
imana ve Kur’ân’a ait hizmet,
iman ve Kur’ân hakikatlerinin ik-
na edici ve ilmî delillerle anlafl›l-
mas›na hizmet etme.
hodfürufl:
kendini be¤endirme¤e
çal›flan, kendini satan, övünen.
ibaret:
meydana gelen, oluflan.
ifa etmek:
bir ifli yapmak, yerine
getirmek.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfl›l›k beklemeksizin, s›rf Allah
r›zas› için yapma.
kâfir:
imans›z, dinsiz.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kemalât-› insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
kudsî:
mukaddes, kutlu, aziz, yü-
ce.
kumandan:
komutan.
mana:
anlam.
memat:
ölüm.
mertebe-i kemal:
olgunluk, mü-
kemmellik derecesi.
mesele:
ehemmiyetli, önemli ifl.
meydan-› harp:
savafl meydan›,
savafl alan›.
misal:
örnek, numune.
muazzam:
çok büyük, çok
önemli.
muharebe:
savafl, harp.
mücahede:
savaflma, mücadele,
u¤raflma, çaba, gayret.
safî:
halis, temiz.
sahibüzzaman:
zaman›n sahibi;
zaman›n kuvvetli, kudretli kiflisi.
serfiraz:
benzerlerinden üstün
olan, baflta gelen, seçkin.
s›rr-› ihlâs:
ihlâs s›rr›.
siper:
düflmandan korunmak için
s›¤›n›lan yer.
suret:
tarz, yol, gidifl.
flahid-i sad›k:
do¤ru sözlü flahit.
flahs-› manevî:
belirli bir kifli ol-
may›p bir topluluktan meydana
gelen manevî flah›s.
flayan:
yak›fl›r, yarafl›r, lây›k.
flahadet:
tan›kl›k etme, do¤rula-
ma.
flehamet-i ‹slâmiye:
‹slâmdan
gelen cesaret ve yi¤itlik.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
talebe:
ö¤renci.
teflkil:
vücut verme, meydana
getirme, yapma.
unvan:
ad, isim, lâkap.
vali:
bir ili idare eden en büyük
memur.
vaziyet:
durum, hâl.
yâd:
hat›rlama, anma, hat›ra ge-
tirme.
zahiren:
görünüflte, görünüfle gö-
re.
ziyade:
çok, fazla.
HAfi‹YE:
‹flte, muharebenin fliddetli an›nda, hayat-memat meselesi vak-
tinde “Benim zahiren kahramanl›k gibi görünen bu vaziyetim hakiki ihlâ-
sa ayk›r› olmas›n?” diye düflünmesi, kemalât-› insaniyenin bir misalidir,
denilebilir. Meydan-› harpte, düflman karfl›s›nda, gülleler içerisinde, tale-
belerine cesaret vermek için en elzem bir kahramanl›¤› fiilen göstermek
emeliyle avc› hatt›nda at›n› sa¤a sola döndürürken, bu suretle cesaret-i
imaniye ve flehamet-i ‹slâmiyeyi en âlâ bir derecede, bir kumandan ma-
nas›yla ifa ederken, ruhunda ve niyetinde en âlî ve safî bir mertebe-i ke-
mal olan s›rr-› ihlâs› kaç›rmamay› ehemmiyetle düflünmesi ve dikkat ke-
silmesi, onun zahiren takdire flayan hizmet-i diniyesi, fedakârane müca-
hedesi kadar, belki daha ziyade, ruhunun kemaline de delâlet eder.
‹flte, Molla Said bütün hayat›n›n flehadetiyle gerçi beyne’l-‹slâm “Bedi-
üzzaman”, “Sahibüzzaman”, “Fahrüddeveran”, “Fatînülas›r” ünvanlar›y-
la yad edilmifl; fakat bu, hiçbir zaman hakikatsiz ve bir sözden ibaret de-
¤ildir. Risale-i Nur ile yapt›¤› muazzam hizmet-i imaniye ve Kur’âniyesi ve
teflkil etti¤i hamiyet-i diniye ile serfirâz milyonlar fedakâr talebelerin kud-
sî flahs-› manevîsi, bir flahid-i sâd›k ve bir delil-i kàt›’d›r.
a’lâ:
en yüksek.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
bediüzzaman:
zaman›n gü-
zeli, harikas›, mükemmel in-
san›.
beynelislâm:
Müslümanlar
aras›nda.
cesaret-i imaniye:
imandan
kaynaklanan cesaret.
delâlet etmek:
göstermek,
delil olmak.
delil-i kàt›:
kesin delil.
ehemmiyet:
önem.
elzem:
lüzumlu, gerekli.
emel:
arzu, istek.
fahrüddeveran:
devirlerin
övüncü, as›rlar›n iftihar vesi-
lesi.
fatinülas›r:
asr›n en dâhîsi,
zekisi.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
fedakârâne:
fedakâr olana
yak›flacak surette, can›n› feda
edercesine.
fiilen:
fiille, hal ve hareketler-
le, yaparak.
gülle:
top mermisi.
hakikat:
gerçek, as›l.
hakikaten:
gerçekten.
hakikî:
gerçek.
hamiyet-i diniye:
dini koru-
mak ve yüceltmek maksad›y-
la çal›flma, gayret gösterme.
hançer:
iki taraf› keskin, k›v-
r›k ve sivri uçlu büyük b›çak.
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›-
n›n kenar›na veya alt›na yaz›-
lan aç›klay›c› yaz›, dipnot.
hizmet-i diniye:
dinî hizmet,
din için çal›fl›p çabalama.
1...,169,170,171,172,173,174,175,176,177,178 180,181,182,183,184,185,186,187,188,189,...1390
Powered by FlippingBook