Tarihçe-i Hayat - page 171

bir k›sm› bu vaziyette telif edilmifltir.
(HAfi‹YE)
Bu harika tef-
sirin bafl›ndaki “‹fade-i Meram”›, tefsir hakk›nda bir de-
rece malûmat vermesi itibar›yla aynen derç ediyoruz:
* * *
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 171
‹
LK
H
AYATI
hissi uyand›ran.
harp:
savafl.
hafliye:
dipnot.
hatiat:
hatalar, yanl›fllar.
hey’et:
kurul, topluluk.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
i’caz:
taklidi mümkün olmayacak
derecede güzel ve düzgün söz
söyleme.
i’caz-› nazmî:
Kur’ân’›n kelime ve
ayetlerinin diziliflindeki mu’cize-
lik.
ifade-i meram:
maksad›n ifade
edilmesi, ön söz.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
inflaallah:
Allah izin verirse ma-
nas›nda kullan›lan bir dua.
istihsan etmek:
be¤enmek.
‹flaratü’l-‹’caz:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin, Risale-i Nur Külliyat›nda
yer alan bir eseri.
izah:
aç›klama yapma.
kefaretü’z-zünup:
günahlar›n af-
f› için gereken bedel, karfl›l›k.
k›ymet:
de¤er.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
malûmat:
bilgi, bilgiler.
mania:
engel.
mehaz:
bir eser yaz›l›rken baflvu-
rulan kaynak.
muhtasar:
k›sa, özet.
mücmel:
k›sa ve az sözle ifade
edilmifl, özet.
müsaade etmek:
izin vermek.
mütalâa etmek:
okumak, incele-
mek, etrafl›ca düflünmek.
müteaddit:
birçok.
müteferrik:
çeflitli, farkl›.
nazar:
bak›fl, düflünce; göz.
nazm-› Kur’ân:
Kur’ân’›n kelime
ve ayetlerinin dizilifli.
n›sf-› evvel:
ilk yar›.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
flaheser:
yüksek de¤erde olan
eser.
flehit:
Allah yolunda can›n› feda
eden Müslüman.
tabirat:
tabirler, deyimler, sözler.
tatbik etmek:
uygulamak.
tefsir:
Kur’ân’› aç›klamak ve yo-
rumlamak maksad›yla yaz›lan ki-
tap.
tefsir-i cami:
genifl tefsir.
tefsir-i Kur’ânî:
Kur’ân tefsiri.
telif edilmek:
yaz›lmak.
tetkikat-› ilmiye:
ilmî inceleme-
ler, araflt›rmalar.
ulûm-i Arabiye:
Arapça ilimler,
Arapçay› çeflitli bak›mlardan in-
celeyen ilimler.
vaziyet:
hâl, durum.
vücuh:
vecihler, yönler; bölümler.
zaruret:
s›k›nt›, zorunluluk.
HAfi‹YE:
T
ENB‹H
: Bu
‹flaratü
’
l-‹
’
caz
tefsiri, eski Harb-i Umumînin birinci
senesinde, cephe-i harpte, me’hazs›z olarak, kitap mevcut olmad›¤› hal-
de telif edilmifltir. Harp zaman›n›n zaruretinden baflka, dört sebebe bina-
en gayet muhtasar ve icazl› bir tarzda yaz›lm›fl; Fatiha ve n›sf-› evvel da-
ha mücmel, daha muhtasar kalm›flt›r.
Evvelâ: O zaman, izaha müsaade etmiyordu. Eski Said, icazl› ve k›sa
tabiratla ifade-i meram ediyordu.
Saniyen: Gayet zeki olan kendi talebelerinin derece-i fehimlerini düflü-
nüyordu; baflkalar›n anlamalar›n› düflünmüyordu.
Salisen: Eski Said, en dakik ve en ince olan nazm-› Kur’ân’da, icazl›
olan i’câz› beyan etti¤i için, k›sa ve ince düflmüfltür. Fakat flimdi ise, Ye-
ni Said nazar›yla mütalâa ettim; elhak, Eski Said’in bütün hatîatiyle bera-
ber, flu tefsirdeki tetkikat-› ilmiyesi, onun bir flaheseridir. Yaz›ld›¤› vakit,
daima flehid olmaya haz›rland›¤› için, hâlis bir niyetle ve belâgat›n kanun-
lar›na ve ulûm-i Arabiyenin düsturlar›na tatbik ederek yazd›¤› için, hiçbi-
rini cerh edemedim. Belki Cenab-› Hak, bu eseri ona bir keffaretüzzünub
yapacak bu tefsiri tam anlayacak adamlar› da yetifltirecek, inflaallah. E¤er
Birinci Harb-i Umumî gibi mâniler olmasayd›, tefsirin flu birinci cildi, i’câz
vücuhundan olan i’câz-› nazmîyi beyan etti¤i gibi, di¤er cüzler ve mektup-
lar da müteferrik tefsir hakikatlerini içine alsayd›, Kur’ân-› Mu’cizülbeya-
na güzel bir tefsir-i câmi olurdu. Belki, inflaallah, flu cüz-i tefsir yüz otuz
adet
Sözler
ve
Lem
’
alar
ve
Mektubat
risaleleriyle beraber me’haz olursa,
ileride bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i Kur’ânî yazs›n, inflaallah.
Said Nursî
* * *
Hem, ‹stanbul’da Fetva Emini Ali R›za Efendi, çok zaman bu tefsiri
mütalâa ile, yan›na gelen dostlar›na müteaddit defalar, "Bu
‹flaratü
’
l-‹
’
caz
,
bin tefsir kuvvetinde ve k›ymetindedir" diye yemin ederek ilân ediyordu.
fiark ulemas›, fiam ve Ba¤dat’ta büyük âlimler, "
‹flârâtü
’
l-‹
’
câz
gayet ha-
rika ve emsalsiz bir tefsirdir" diye istihsan etmifllerdir.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim
adam›.
bahtiyar:
bahtl›, talihli, mutlu.
belâgat:
sözün düzgün, ku-
sursuz, yerinde ve hâlin ve
makam›n icab›na göre söy-
lenmesini ö¤reten ilmin ad›.
beyan etmek:
anlatmak,
aç›klamak, izah etmek.
binaen:
-den dolay›, -için.
cephe-i harp:
savafl alan›.
cerh:
çürütme, reddetme, ip-
tal etme.
cüz:
bir kitab›n parçalar›ndan
her biri.
cüz-i tefsir:
tefsirin bir bölü-
mü.
daima:
her vakit, sürekli ola-
rak.
dakik:
ince ve derin.
derç etmek:
koymak, yerlefl-
tirmek.
derece-i fehim:
anlay›fl dere-
cesi.
düstur:
kanun, kural, prensip.
elhak:
do¤rusu, gerçek.
emsal:
efl, benzer.
eser:
kitap.
evvelâ:
ilk önce.
fetva:
‹slâmda, bir mesele
hakk›nda fleyhülislâm, müftü
gibi yetkili kimseler veya dinî
meselelere tam vak›f kimse-
ler taraf›ndan verilen fler’î hü-
küm veya karar.
gayet:
çok, son derece.
hakikat:
gerçek, bir fleyin as-
l› ve esas›.
halis:
saf, temiz.
Harb-i Umumî:
Birinci Dünya
Savafl›.
harika:
ola¤anüstü, hayranl›k
1...,161,162,163,164,165,166,167,168,169,170 172,173,174,175,176,177,178,179,180,181,...1390
Powered by FlippingBook