korkutuyor; kuvve-i maneviyesini zirüzeber ediyor. Ehl-i
imana, de¤il tehdit ve korkutmak, belki sevinç ve saadet,
ünsiyet ve ümit ve kuvvet veriyor. Çünkü, ehl-i iman,
iman ile görüyor ki; o hadsiz silsileleri, maddî ve mane-
vî flimendiferleri, seyyar kâinatlar mükemmel intizam ve
hikmet dairesinde birer vazifeye sevk eden bir Sâni-i Ha-
kîm, onlar çalfltryor. Zerre miktar, vazifelerinde flaflr-
myorlar, birbirine tecavüz edemiyorlar. Ve kâinattaki ke-
malât- sanata ve tecelliyat- cemaliyeye mazhar oldukla-
rn görüp, kuvve-i maneviyeyi tamamyla eline verip, sa-
adet-i ebediyenin bir numunesini iman gösteriyor.
flte, ehl-i dalâletin imanszlktan gelen dehfletli elemle-
rine ve korkularna karfl hiçbir fley, hiçbir fen, hiçbir te-
rakkiyat- befleriye bir teselli veremez, kuvve-i maneviye-
yi temin edemez; cesareti zirüzeber olur. Fakat, muvak-
kat gaflet perde çeker, aldatr.
Ehl-i iman, iman cihetiyle, de¤il korkmak ve kuvve-i
maneviyesi krlmak; belki o temsildeki masum çocuk gi-
bi, fevkalâde bir kuvve-i maneviye ve bir metanetle ve
imandaki hakikatle onlara bakyor. Bir Sâni-i Hakîmin
hikmet dairesinde tedbir ve idaresini müflahede eder, ev-
ham ve korkulardan kurtulur.
Sâni-i Hakîmin emri ve izni olmadan, bu seyyar kâ-
inatlar hareket edemezler, iliflemezler deyip, anlar;
kemal-i emniyetle hayat- dünyeviyesinde derecesine gö-
re saadete mazhar olur. Kimin kalbinde imandan ve
TARHÇE- HAYATI
| 167
LK
H
AYATI
olan herfley, bütün varlklar, dün-
ya.
kemalât- sanat:
sanat mükem-
mellikleri.
kemal-i emniyet:
tam bir emni-
yet.
kuvve-i maneviye:
mânevi kuv-
vet, moral, mâneviyâttan gelen
dayanma gücü.
masum:
günah, kötülü¤ü olma-
yan, suçsuz.
mazhar:
nâil olma, flereflenme,
kavuflma, ortaya çkma ve görün-
me yeri.
metanet:
kararllk, dayankllk,
sa¤lamlk.
muvakkat:
geçici; ksa bir zaman,
vakitli, fâni.
müflahede:
görme, seyretme, flâ-
hit olma.
numune:
örnek, misal.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonsuz saadet;
Cennet hayat, ebedî mutluluk.
Sâni-i Hakîm:
herfleyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
sevk:
önüne katp sürme.
seyyar:
bir yerde durmayp yer
de¤ifltiren; sâbit ve devaml ol-
mayan.
silsile:
zincirleme, sralama.
flimendifer:
demiryolu katar,
tren.
tecavüz:
haddini aflma; söz veya
hareketle ileri gitme, saldrma.
tecelliyat- cemaliye:
güzellik
görüntüleri.
tedbir:
idâre etme, evirip çevir-
me.
tehdit:
hiddet etme, korkutma.
temin:
sa¤lama, karrfllama.
temsil:
örnek, bir fleyin aynsn
veya mislini yapma, benzetme.
terakkiyat- befleriye:
insana âit
yükselifller, ilerlemeler.
teselli:
üzüntülü bir kimseyi söz
ve ö¤ütte ferahlandrma.
ünsiyet:
alflkanlk, dostluk, ah-
baplk, yaknlk.
vazife:
görev.
zirüzeber:
altüst, karma karflk.
cihet:
yön, taraf; vesile, se-
bep, bahâne.
dehflet:
bir tehlike veya kor-
kunç birfley karflsnda duyu-
lan ürküntü; ola¤anüstü fley-
ler karflsndaki flaflknlk.
ehl-i dalâlet:
do¤ru ve hak
yoldan sapanlar, dalâlette
olan, yolunu saptmfl, îman
ve slâmdan çkmfl olanlar.
ehl-i iman:
hakk kabul ve
tasdik etmifl olanlar, dînin bü-
tün hakîkatlerini kabul eden-
ler, îman sahipleri.
elem:
a¤r, ac, keder, dert,
gam, kayg.
evham:
olmayan birfleyi olur
zann ile meraklanmak, ve-
himler, kuruntular.
fen,:
ilim, sanat; mârifet, hü-
ner.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gaflet:
dikkatsizlik, endiflesiz-
lik, vurdumduymazlk; gafillik;
ihmal, habersizlik; nefsine
uyarak Allah ve emirlerini
unutmak.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hayat- dünyeviye:
dünya
hayat.
hikmet:
felsefe, ilim; iyilik gü-
zellik, faydallk.
idare:
yönetme.
iman:
inanma, itikat; Resul-i
Ekremin (a.s.m.) tebli¤ etti¤i
inanlmas gerekli esaslar
tasdik etmekten do¤an bir
nurdur.
intizam:
tertip, düzen, nizam
üzere olmak.
kâinat:
Allahn dflnda var