Tarihçe-i Hayat - page 167

korkutuyor; kuvve-i maneviyesini zirüzeber ediyor. Ehl-i
imana, de¤il tehdit ve korkutmak, belki sevinç ve saadet,
ünsiyet ve ümit ve kuvvet veriyor. Çünkü, ehl-i iman,
iman ile görüyor ki; o hadsiz silsileleri, maddî ve mane-
vî flimendiferleri, seyyar kâinatlar› mükemmel intizam ve
hikmet dairesinde birer vazifeye sevk eden bir Sâni-i Ha-
kîm, onlar› çal›flt›r›yor. Zerre miktar, vazifelerinde flafl›r-
m›yorlar, birbirine tecavüz edemiyorlar. Ve kâinattaki ke-
malât-› sanata ve tecelliyat-› cemaliyeye mazhar oldukla-
r›n› görüp, kuvve-i maneviyeyi tamam›yla eline verip, sa-
adet-i ebediyenin bir numunesini iman gösteriyor.
‹flte, ehl-i dalâletin imans›zl›ktan gelen dehfletli elemle-
rine ve korkular›na karfl› hiçbir fley, hiçbir fen, hiçbir te-
rakkiyat-› befleriye bir teselli veremez, kuvve-i maneviye-
yi temin edemez; cesareti zirüzeber olur. Fakat, muvak-
kat gaflet perde çeker, aldat›r.
Ehl-i iman, iman cihetiyle, de¤il korkmak ve kuvve-i
maneviyesi k›r›lmak; belki o temsildeki masum çocuk gi-
bi, fevkalâde bir kuvve-i maneviye ve bir metanetle ve
imandaki hakikatle onlara bak›yor. Bir Sâni-i Hakîm’in
hikmet dairesinde tedbir ve idaresini müflahede eder, ev-
ham ve korkulardan kurtulur.
“Sâni-i Hakîm’in emri ve izni olmadan, bu seyyar kâ-
inatlar hareket edemezler, iliflemezler” deyip, anlar;
kemal-i emniyetle hayat-› dünyeviyesinde derecesine gö-
re saadete mazhar olur. Kimin kalbinde imandan ve
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 167
‹
LK
H
AYATI
olan herfley, bütün varl›klar, dün-
ya.
kemalât-› sanat:
san’at mükem-
mellikleri.
kemal-i emniyet:
tam bir emni-
yet.
kuvve-i maneviye:
mânevi kuv-
vet, moral, mâneviyâttan gelen
dayanma gücü.
masum:
günah›, kötülü¤ü olma-
yan, suçsuz.
mazhar:
nâil olma, flereflenme,
kavuflma, ortaya ç›kma ve görün-
me yeri.
metanet:
kararl›l›k, dayan›kl›l›k,
sa¤laml›k.
muvakkat:
geçici; k›sa bir zaman,
vakitli, fâni.
müflahede:
görme, seyretme, flâ-
hit olma.
numune:
örnek, misal.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonsuz saadet;
Cennet hayat›, ebedî mutluluk.
Sâni-i Hakîm:
herfleyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
sevk:
önüne kat›p sürme.
seyyar:
bir yerde durmay›p yer
de¤ifltiren; sâbit ve devaml› ol-
mayan.
silsile:
zincirleme, s›ralama.
flimendifer:
demiryolu katar›,
tren.
tecavüz:
haddini aflma; söz veya
hareketle ileri gitme, sald›rma.
tecelliyat-› cemaliye:
güzellik
görüntüleri.
tedbir:
idâre etme, evirip çevir-
me.
tehdit:
hiddet etme, korkutma.
temin:
sa¤lama, karrfl›lama.
temsil:
örnek, bir fleyin ayn›s›n›
veya mislini yapma, benzetme.
terakkiyat-› befleriye:
insana âit
yükselifller, ilerlemeler.
teselli:
üzüntülü bir kimseyi söz
ve ö¤ütte ferahland›rma.
ünsiyet:
al›flkanl›k, dostluk, ah-
bapl›k, yak›nl›k.
vazife:
görev.
zirüzeber:
altüst, karma kar›fl›k.
cihet:
yön, taraf; vesile, se-
bep, bahâne.
dehflet:
bir tehlike veya kor-
kunç birfley karfl›s›nda duyu-
lan ürküntü; ola¤anüstü fley-
ler karfl›s›ndaki flaflk›nl›k.
ehl-i dalâlet:
do¤ru ve hak
yoldan sapanlar, dalâlette
olan, yolunu sap›tm›fl, îman
ve ‹slâmdan ç›km›fl olanlar.
ehl-i iman:
hakk› kabul ve
tasdik etmifl olanlar, dînin bü-
tün hakîkatlerini kabul eden-
ler, îman sahipleri.
elem:
a¤r›, ac›, keder, dert,
gam, kayg›.
evham:
olmayan birfleyi olur
zann› ile meraklanmak, ve-
himler, kuruntular.
fen,:
ilim, san’at; mârifet, hü-
ner.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gaflet:
dikkatsizlik, endiflesiz-
lik, vurdumduymazl›k; gafillik;
ihmal, habersizlik; nefsine
uyarak Allah’› ve emirlerini
unutmak.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hayat-› dünyeviye:
dünya
hayat›.
hikmet:
felsefe, ilim; iyilik gü-
zellik, faydal›l›k.
idare:
yönetme.
iman:
inanma, itikat; Resul-i
Ekrem’in (a.s.m.) tebli¤ etti¤i
inan›lmas› gerekli esaslar›
tasdik etmekten do¤an bir
nurdur.
intizam:
tertip, düzen, nizam
üzere olmak.
kâinat:
Allah’›n d›fl›nda var
1...,157,158,159,160,161,162,163,164,165,166 168,169,170,171,172,173,174,175,176,177,...1390
Powered by FlippingBook