nazmndaki i
cazna dair baz iflaretleri tek baflma kay-
detmeye baflladm. Fakat, Birinci Harb-i Umumînin pat-
lamasyla, Erzurum
un, Pasinler
in da¤larna ve dereleri-
ne düfltük. O kyametlerde, o da¤ ve tepelerde frsat bul-
dukça, kalbime gelenleri, birbirine uymayan ibarelerle, o
dehfletli ve muhtelif hâllerde yazyordum. O zamanlarda,
o gibi yerlerde, müracaat edilecek tefsirlerin, kitaplarn
bulunmas mümkün olmad¤ndan, yazdklarm yalnz sü-
nuhat- kalbiyemden ibaret kald. fiu sünuhatm, e¤er
tefsirlere muvafk ise, nurun ala nur; flayet muhalif cihet-
leri varsa, benim kusurlarma atfedilebilir. Evet, tashihe
muhtaç yerleri vardr, fakat hatt- harpte, büyük bir ihlâs
ile, flehitler arasnda yazlp giydirilen o yrtk ibarelerin
tebdiline -flehitlerin kan ve elbiselerinin tebdili gibi- cevaz
veremedim ve kalbim raz olmad; flimdi de raz de¤ildir.
Çünkü, hakikat-i ihlâs ile baktm, tashih yerini bulama-
dm. Demek, sünuhat-i Kur
âniye oldu¤undan, i
caz-
Kur
âniye onu yanlfllardan himaye etmifl.
Maahaza, kaleme ald¤m flu flaratü
i-
caz adl eseri-
mi, hakikî bir tefsir niyetiyle yapmadm; ancak ulema-i
slâmdaki ehl-i tahkikin takdirlerine mazhar oldu¤u tak-
dirde, uzak bir istikbalde yaplacak yüksek bir tefsire bir
örnek ve bir mehaz olmak üzere, o zamanlarn insanla-
rna bir yadigâr maksadyla yaptm.
è
atf:
ba¤lama; yükleme.
cevaz:
caiz olma, izin, müsaade,
ruhsat, yasak olmama, yaplmas-
na teflvik olunmayan, ancak mâ-
ni de olunmayan amel, ifl.
cihet:
yan, yön, taraf.
dair:
alâkal, ait, ilgili.
dehflet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
ehl-i tahkik:
gerçe¤i arafltranlar,
gerçe¤in peflinden gidenler.
hakikat-i ihlâs:
ihlâsn mahiyeti,
hakikati; ihlâsn ölçü ve prensip-
leri.
hakikî:
gerçek, sahici.
harb-i umumî:
dünya savafl.
hatt- harp:
savaflta düflman kar-
flsnda bulunan yer; cephe.
himaye:
koruma, esirgeme.
ibare:
cümle.
ibaret:
meydana gelen, oluflan.
icaz:
taklidi mümkün olmayacak
derecede güzel ve düzgün söz
söyleme.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfllk beklemeksizin, srf Allah
rzas için yapma.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman.
kayt etmek:
yazya geçirmek,
deftere yazmak.
kyamet:
son derece büyük y-
km, katlanlmas güç belâ, büyük
sknt, belâ.
kusur:
eksiklik, noksan.
maahaza:
bununla beraber.
maksat:
kastedilen, varlmak is-
tenen nokta, niyet, amaç.
mazhar olmak:
nail olmak, fleref-
lenmek, kavuflmak, eriflmek.
mehaz:
bir eser hazrlanrken
176 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
baflvurulan kaynak.
muhalif:
aykrlk gösteren,
uymayan.
muhtaç:
ihtiyac olan, kendi-
sine bir fley lâzm olan, ihti-
yaç içinde bulunan, bir eksi¤i
olup onu tamamlamak iste-
yen.
muhtelif:
türlü türlü, çeflitli,
çeflit çeflit, farkl.
muvafk:
yerinde, uygun,
uyar, münasip.
müracaat:
her hangi bir eser-
den yararlanma.
nazm:
düzen, sra.
niyet:
maksat, amaç.
nurun alâ nur:
nur üstüne
nur.
sünuhat:
içe do¤an fleyler,
kalbe gelen manalar, do¤ufl-
lar.
sünuhat- kalbiye:
kalbe ge-
len manalar.
sünuhat-i
Kurâniye:
Kurânn kalbe gelen manala-
r.
flayet:
e¤er.
flehit:
Allahn ve yüce dininin
u¤runda cann feda ederek
savaflta ölen Müslüman.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
tashih:
düzeltme, daha iyi ve
daha do¤ru hale getirme.
tebdil:
de¤ifltirme, dönüfltür-
me, baflka bir hâle getirme.
tefsir:
Kurân açklamak ve
yorumlamak maksadyla ya-
zlan kitap.
ulema-i slâm:
slâm âlimleri.
yadigâr:
arma¤an, hediye,
hatra.