Din-i Haktan gelen bu hakikat çekirde¤i bulunmazsa ve
nokta-i istinad olmazsa, bilbedahe temsildeki Rüstem ve
Herkülün cesaretleri ve kahramanlklar krld¤ gibi,
onun cesareti ve kuvve-i maneviyesi muzmahil olur ve
vicdan tefessüh eder ve kâinatn hâdisatna esir olur.
Her fleye karfl korkak bir dilenci hükmüne düfler. mann
bu srr- hakikatini ve dalâletin de bu dehfletli flekavet-i
dünyeviyesini Risale-i Nur yüzer katî hüccetlerle ispat
etti¤ine binaen, bu pek uzun hakikati ksa kesiyoruz.
Acaba, en ziyade kuvve-i maneviyeye ve teselliye ve
metanete ihtiyacn hissetmifl bu asrdaki befler, bu za-
manda o kuvve-i maneviyeyi ve teselliyi ve saadeti temin
eden slâmiyet ve imandaki nokta-i istinat olan hakaik-
imaniyeyi brakp, Garpllaflmak ünvan ile, slâmiyet mil-
liyetinden istifade yerine, bütün bütün kuvve-i maneviye-
yi krp ve teselliyi mahveden ve metanetini kran dalâlet
ve sefahate ve yalanc politika ve siyasete dayanmas ne
kadar maslahat- befleriyeden ve menfaat-i insaniyeden
uzak bir hareket oldu¤unu, pek yakn bir zamanda, inti-
baha gelmifl, baflta slâm olarak befler hissedecek ve
dünyann ömrü kalmflsa, Kurânn hakaikna yapflacak.
* * *
O vakit Kosovada, büyük bir slâm dârülfünununun
tesisine teflebbüs edilmiflti. Orada hem ttihatçlara, hem
Sultan Reflada der ki: fiark böyle bir dârülfünuna daha
ziyade muhtaç ve âlem-i slâmn merkezi hükmündedir.
âlem-i islâm:
slâm âlemi.
asr:
(bkz. asr.).
befler:
insan.
bilbedahe:
açklkla, açktan,
meydanda olarak, besbelli, ap
açk bir flekilde.
cesaret:
yi¤itlik, kahramanlk,
korkusuzluk.
dalâlet:
hak ve hakîkatten, do¤ru
yoldan sapma, dinden ayrlma;
azma.
darülfünun:
üniversite.
dehflet:
bir tehlike veya korkunç
birfley karflsnda duyulan ürkün-
tü; ola¤anüstü fleyler karflsndaki
flaflknlk.
Din-i Hak:
hak din, slâmiyet.
esir:
bütün kâinatta bulunan ve
her taraf kaplamfl olan lâtif
madde, elektrik, flk ve scakl¤n
yaylmasna vastalk eden mad-
de.
Garp:
Bat dünyas, Avrupa.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hakaik:
gerçekler, hakikatler.
hakaik- imaniye:
iman hakikat-
leri.
hakikat:
gerçek.
his:
duygu.
hüccet:
senet, vesika, delil; bir id-
diânn do¤rulu¤unu ispat için
gösterilen belge.
hükm:
bkz. hüküm.
iman:
inanma, itikat; Resul-i Ek-
remin (a.s.m.) tebli¤ etti¤i inanl-
mas gerekli esaslar tasdik et-
mekten do¤an bir nurdur.
intibah:
uyanklk, hassasiyet.
ispat:
do¤ruyu delil göstererek
meydana koyma.
istifade:
yararlanma, faydalan-
ma.
ittihat:
ayn noktada birleflme.
kâinat:
Allahn dflnda var olan
herfley, bütün varlklar, dünya.
katî:
kesin.
kuvve-i maneviye:
mânevi kuv-
vet, moral, mâneviyâttan gelen
dayanma gücü.
mahv:
yok etme, silme.
maslahat- befleriye:
insann fay-
dasna olan fleyler; insana faydal
yönde.
menfaat-i insaniye:
insana ait
fayda.
metanet:
kararllk, dayankllk,
sa¤lamlk.
milliyet:
milliyetçilik fikri.
muzmahil:
periflan, darmada¤n.
nokta-i istinat:
dayanak noktas,
dayanma yeri.
politika:
yöntem, metot.
168 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
saadet:
mutluluk.
sefahet:
zevk, e¤lence ve
yasak fleylere düflkünlük.
srr- hakikat:
hakikat srr.
siyaset:
idare etme sanat.
fiark:
Do¤u bölgemiz.
flekavet-i dünyeviye:
dünya
bahtszl¤.
tefessüh:
bozulma, çürüme,
kokup da¤lma.
temin:
sa¤lama, karrfllama.
temsil:
örnek, bir fleyin ay-
nsn veya mislini yapma,
benzetme.
teselli:
üzüntülü bir kimseyi
söz ve ö¤ütte ferahlandrma.
tesis:
kurmak, meydana
getirmek, temellefltirmek,
esaslar koymak.
teflebbüs:
bir ifle giriflmek,
sa¤lam bir niyetle bir fleye
bafllamak.
ünvan:
isim, lâkap, nâm, ün.
vakit:
zaman.
vicdan:
insann içindeki iyiyi
kötüden ayrabilen ve iyilik
etmekten lezzet duyan ve
kötülükten elem alan mânevî
bir his.
ziyade:
fazla, çok.