flimendifer denilen medrese-i seyyarede ders arkadaflla-
rm ve flimdi zamann flimendiferinde istikbal tarafna bi-
zimle beraber giden bütün mektepliler! Size de derim ki:
Hamiyet-i diniye ve slâmiyet milliyeti, Türk ve Arap
içinde tamamyla mezcolmufl ve kabil-i tefrik olamaz bir
hale gelmifl. Hamiyet-i slâmiye, en kuvvetli ve metin ve
Arfltan gelmifl bir zincir-i nuranîdir, krlmaz ve kopmaz
bir urvetül-vüskadr, tahrip edilmez, ma¤lûp olmaz bir
kudsî kaladr dedi¤im vakit, o iki münevver mektep
muallimleri bana dediler: Delilin nedir? Bu büyük dava-
ya büyük bir hüccet ve gayet kuvvetli bir delil lâzm. De-
lil nedir?
Birden flimendiferimiz tünelden çkt. Biz de baflmz ç-
kardk, pencereden baktk. Alt yaflna girmemifl bir ço-
cu¤u, flimendiferin tam geçece¤i yolun yannda durmufl
gördük. O iki muallim arkadafllarma dedim:
flte bu çocuk, lisan- hâliyle sualimize tam cevap ve-
riyor. Benim bedelime, o masum çocuk bu seyyar med-
resemizde üstadmz olsun. flte lisan- hâli bu gelecek ha-
kikati der.
Baknz; bu dabbetülarz, dehfletli hücum ve gürültüsü
ve ba¤rmasyla ve tünel deli¤inden çkp hücum etti¤i
dakikada, geçece¤i yola bir metre yaknlkta o çocuk du-
ruyor. O dabbetülarz, tehdidiyle ve hücumunun tahakkü-
mü ile ba¤rarak tehdit ediyor. Bana rast gelenlerin vay
hâline dedi¤i hâlde, o masum, yolunda duruyor. Mükem-
mel bir hürriyet ve harika bir cesaret ve kahramanlkla,
TARHÇE- HAYATI
| 163
LK
H
AYATI
etmesi.
masum:
günah, kötülü¤ü olma-
yan, suçsuz.
medrese:
slâm tarihi boyunca
üniversite seviyesinde e¤itim ya-
plan müessese.
medrese-i seyyare:
hareket
eden, giden okul.
mektep:
okul; yaz yazacak yer.
metin:
kuvvetli, yklmaz, sa¤lam,
güçlü, metanetli.
mezç:
katma, kaynafltrma, karfl-
trma, birlefltirme.
milliyet:
milliyetçilik fikri.
muallim:
ö¤retmen, ilim ö¤reten.
münevver:
nurlu, aydn.
rast gelme:
karfl karflya gelme,
karfllaflma, karflsna çkma.
seyyar:
bir yerde durmayp yer
de¤ifltiren; sâbit ve devaml ol-
mayan.
sual:
isteme, sorma.
flimendifer:
demiryolu katar,
tren.
tahakküm:
zorbalk etme; zorla
hükmetme, mânevî bask.
tahrip:
ykma, harap etme, boz-
ma.
tehdit:
hiddet etme, korkutma.
urvetül-vüska:
kopmaz ve sa¤-
lam kulp.
üstat:
ilim veya sanatta üstün
olan kimse, usta, sanatkar, mual-
lim.
zincir-i nuranî:
nurlu zincir.
arfl:
kürsü, taht, yüce makàm;
en yüksek gök; Allahn kud-
ret ve saltanatnn tecellî yeri.
bedel:
karfllk, yerine.
cesaret:
yi¤itlik, korkusuzluk.
dabbetülarz:
hadiste âhirza-
manda yerden çkaca¤ bildi-
rilen yer hayvan.
dehflet:
bir tehlike veya kor-
kunç birfley karflsnda duyu-
lan ürküntü; ola¤anüstü fley-
ler karflsndaki flaflknlk.
delil:
bilinmeyeni keflfetmek
veya bilinenin do¤rulu¤unu
göstermek için vasta olarak
kullanlan husus.
gayet:
çok, pek çok.
hakikat:
gerçek.
hamiyet-i diniye:
dini gayret,
hamiyet, fedâkârlk.
hamiyet-i slâmiye:
slâm
koruma, Müslümanlara sahip
çkma gayreti.
harika:
imkânlarn üstünde
olan fley, hayret uyandran,
büyük ve görülmedik eser,
görülmedik derecede ky-
metli.
hüccet:
senet, vesika, delil;
bir iddiânn do¤rulu¤unu is-
pat için gösterilen belge.
hücum:
saldr.
hürriyet:
ba¤mszlk, özgür-
lük, serbestlik.
istikbal:
gelecek zaman.
kabil-i tefrik:
ayrlmas
mümkün.
kala:
kale.
kudsî:
mukaddes, yüce, te-
miz.
lisan- hâl:
birfleyin duruflu ve
görünüflü ile bir mânâ ifâde