milyonlar ehl-i imana manen fayda verebilir, hayat- ma-
neviye ve maddiyesinin rabtasna kuvvet verebilir. Onun
için, Neme lâzm deyip kendini tembellik döfle¤ine at-
mak zaman de¤il!
Ey bu camideki kardefllerim ve krk-elli sene sonraki
âlem-i slâm mescid-i kebirindeki ihvanlarm! Zannetme-
yiniz ki, ben bu ders makamna size nasihat etmek için
çktm. Belki buraya çktm, sizde olan hakkmz dava
ediyorum. Yani, Kürt gibi küçük taifelerin menfaati ve
saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri sizin gibi büyük,
muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hâkim üstatlarla
ba¤ldr. Sizin tembelli¤iniz ve füturunuzla, biz bîçare kü-
çük kardeflleriniz olan slâm taifeleri zarar görüyoruz.
Hususan ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmifl
veya gelecek olan Araplar! En evvel bu sözlerle sizinle
konufluyorum. Çünkü, bizim ve bütün slâm taifelerinin
üstatlar, imamlar ve slâmiyetin mücahitleri sizlerdiniz.
Sonra muazzam Türk milleti o kudsî vazifenize tam yar-
dm ettiler.
Onun için, tembellikle günahnz büyüktür. Ve iyili¤iniz
ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir. Hususan krk-el-
li sene sonra, Arap taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Ame-
rika gibi, en ulvî bir vaziyete girmeye, esarette kalan hâ-
kimiyet-i slâmiyeyi eski zaman gibi küre-i arzn nsfnda,
belki ekserîsinde tesisine muvaffak olmanz rahmet-i lâ-
hiyeden kuvvetle bekliyoruz. Bir kyamet çabuk kopmaz-
sa, inflaallah nesl-i ati görecek.
TARHÇE- HAYATI
| 157
LK
H
AYATI
ca.
muvaffak:
baflarl.
mücahit:
cihad eden, din için ça-
lflan, din için düflmanla çarpflan.
nasihat:
ö¤üt.
nesl-i âti:
gelecek nesil.
nsf:
yar.
rabta:
ba¤, ba¤layan, rabteden,
bitifltiren.
rahmet-i lâhiye:
Allahn rahme-
ti.
saadet-i dünyeviye:
dünya mut-
lulu¤u.
taife:
kavim, kabîle, takm, husu-
sî bir snf meydana getiren in-
sanlar.
uhreviye:
âhirete âit.
ulvî:
yüce, yüksek.
üstat:
ilim veya sanatta üstün
olan kimse, usta, sanatkar, mual-
lim.
vaziyet:
durum.
zan:
flüphe, zannetmek, sanmak,
sezme.
âlem-i islâm:
slâm âlemi.
bîçare:
çaresiz, zavall.
Cemahir-i Müttefika-i Ame-
rika:
Amerika Birleflik Devlet-
leri.
dava:
takip edilen fikir, iddiâ.
ehl-i iman:
hakk kabul ve
tasdik etmifl olanlar, dînin bü-
tün hakîkatlerini kabul eden-
ler, îman sahipleri.
ekserî:
genellikle, ço¤unlukla.
esaret:
esirlik.
fütur:
yeis, ümidsizlik, usanç;
zaaf; keder, gam; gevfleklik.
gayet:
çok, pek çok.
hâkim:
egemen, hükmeden,
hâkimiyet sahibi; galip; hakl
ve haksz ayrp hak ve ada-
let üzere hükmeden, baflkas-
n müdahale ettirmeden ida-
re eden anlamnda Allahn is-
mi.
hâkimiyet-i slâmiye:
slâmi-
yetin topluma hâkimiyeti.
hasene:
iyilik, güzellik, hayrl
amel; Allah rzasna uygun ifl.
hayat- maneviye:
mânevî
hayat.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihvan:
kardefller.
imam:
önder.
intibah:
uyanklk, hassasiyet.
kyamet:
bütün kâinâtn Al-
lah tarafndan tâyin edilen bir
vakitte yklp mahvolmas.
kudsî:
mukaddes, yüce, te-
miz.
küre-i arz:
yerküre; dünya.
menfaat:
fayda.
mescid-i kebir:
büyük mes-
cid, âlem mescidi.
muazzam:
büyük, iri, kosko-