istikbalin kt
alarnda hakikî ve manevî hâkim olacak ve
befleri dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnz slâ-
miyettir ve slâmiyete inklâp etmifl ve hurafattan, tahri-
fattan syrlacak sevîlerin hakikî dinidir ki, Kur
ân
a tâbi
olur, ittifak ederler.
kinci Cihet:
Yani, maddeten slâmiyetin terakki-
sinin kuvvetli sebepleri gösteriyor ki; slâmiyet, madde-
ten dahi istikbale hükmedecek. Birinci Cihet, maneviyat
cihetinde terakkiyat ispat etti¤i gibi; bu kinci Cihet da-
hi maddî terakkiyatn ve istikbaldeki hâkimiyetini kuv-
vetli gösteriyor. Çünkü, âlem-i slâmn flahs- manevîsi-
nin kalbinde gayet kuvvetli, krlmaz Befl Kuvvet içtima
ve imtizaç edip yerleflmifl.
Bi r i n c i s i :
Bütün kemalâtn üstad ve üç yüz yetmifl
milyon nefisleri bir tek nefis hükmüne getirebilen ve ha-
kikî bir medeniyetle ve müspet ve do¤ru fenlerle teçhiz
edilmifl olan ve hiçbir kuvvet onu kramayacak bir mahi-
yette bulunan hakikat-i slâmiyettir.
k i n c i Ku v v e t :
Medeniyetin ve sanatn hakikî
üstad ve vesilelerin ve mebadilerin tekemmülüyle cihaz-
lanmfl olan fledit bir ihtiyaç ve belimizi kran tam bir fakr
öyle bir kuvvettir ki, susmaz ve krlmaz.
Üç ün c ü Ku v v e t :
Yüksek fleylere müsabaka
suretinde beflere yüksek maksatlar ders veren, o yolda
çalfltran ve istibdadat parça parça eden ve ulvî hisleri
âlem-i islâm:
slâm âlemi.
befler:
insan.
cihaz:
aza, organ.
cihet:
yön, taraf; vesile, sebep,
bahâne.
dünyevî:
dünyaya âit, dünya ile
ilgili.
fakr:
fakirlik, ihtiyaç, yoksulluk,
azlk, muhtaçlk.
fen:
ilim, sanat; mârifet, hüner.
hakikat-i islâmiyet:
slâmiyetin
hakikati.
hakikî:
gerçek.
hâkim:
egemen, hükmeden, hâ-
kimiyet sahibi; galip; hakl ve
haksz ayrp hak ve adalet üzere
hükmeden, baflkasn müdahale
ettirmeden idare eden anlamn-
da Allahn ismi.
hâkimiyet:
üstünlük.
his:
duygu.
hurafat:
asl esâs olmayan bâtl
rivâyetler, batl inanfllar.
imtizaç:
kaynaflmak, uygun ve
mutabk olmak, mezcolmak,
uyuflmak, iyi geçinmek.
inklâp:
bir halden di¤er bir hâle
geçme; de¤iflme, köklü de¤iflim.
isevî:
Hz. sânn dininden olanlar;
Hristiyan.
istibdadat:
istibdadlar, basklar,
zulümler.
istikbal:
gelecek zaman.
ittifak:
birleflme.
kemalât:
olgunluklar, mükem-
mellikler, faziletler.
kta:
dünyann kara parçalarn-
dan her biri.
maddeten:
maddi olarak.
maddî:
madde ile alâkal.
mahiyet:
birfleyin asl, içyüzü,
esâs.
maksat:
ana fikir; kastedilmifl, is-
tenilen fley.
maneviyat:
mânâ âlemine âit
olanlar, dinden, îmandan ve mu-
kaddesattan gelen kuvvet.
mebadi:
tohum, bafllangç ve çe-
kirdekler.
medeniyet:
sosyal meselelerde,
ilim, fen ve sanatta daha tekâmül
148 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
etmifl geliflmifl cemiyet.
müsabaka:
yarflma.
müspet:
olumlu, uygun, ya-
plmas memnuniyet veren,
pozitif.
nefis:
menfaatli her fleyi elde
etmek isteyen flehvet, zararl
gördü¤ü herfleyi uzaklafltr-
mak isteyen gadap duygula-
rnn kayna¤; yaratlflla veril-
mifl olan arzu ve istekler, me-
yiller, bedenin hissî istekleri;
can, kifli, öz varlk; bir fleyin
zat olan, kendisi.
saadet:
mutluluk.
sevk:
önüne katp sürme.
suret:
resim, flekil, görünüfl;
tarz, üslûp, cihet.
flahs- manevî:
bir flahs ol-
mayp, kendisine bir flahs gi-
bi muâmele edilen flirket, ce-
maat, cemiyet gibi ortaklklar;
belli bir kifli olmayp bir ce-
matten meydana gelen mâ-
nevî flahs.
fledit:
fliddetli.
tâbi:
kitap basan.
tahrifat:
birfleyin asln boz-
malar, de¤ifltirmeler.
teçhiz:
donatma.
tekemmül:
olgunlaflma, ke-
mâle do¤ru gitme.
terakki:
yükselme, ilerleme.
terakkiyat:
yükselifller, ilerle-
meler.
uhrevî:
âhirete dâir, öteki
dünyaya âit.
ulvî:
yüce, yüksek.
üstad:
ilim veya sanatta üs-
tün olan kimse, usta, sanat-
kar, muallim.
vesile:
sebep, arac.