Sonra Vandan fiama gider. fiam ulemasnn ilhah ve
srar üzerine, Camiül-Emevîde on bine yakn ve içeri-
sinde yüz ehl-i ilim bulunan azîm bir cemaate karfl bir
hutbe irad eder. Bu hutbe fevkalâde takdir ve tahsin ile
kabule mazhar olur. Bilahare, buradaki hutbesi,
Hutbe-i
fiamiye
namyla tab edilmifltir.
Bu hutbe-i fiamiye, slâm âleminin içinde bulundu¤u
maddî-manevî hastalklarn nelerden ibaret bulundu¤u-
nu, felâket ve esarete hangi sebeplerden dolay maruz
kaldklarn bildiren ve buna karfl çare-i halâs gösteren
ve bundan sonra slâmiyetin zemin yüzünde maddî-ma-
nevî en yüksek terakkiyi gösterece¤ini, slâmî medeniye-
tin kemal-i haflmetle meydana gelece¤ini ve zemin yüzü-
nü pisliklerden temizleyece¤ini delâil-i akliye ile ispat
eden, müjde veren çok kymettar, bütün Müslümanlara,
hatta insanl¤a flamil bir derstir, bir hutbedir.
Hutbe-i fiamiyenin bafl taraflarnda diyor:
Ben bu zaman ve zeminde, beflerin hayat- içtimaiye
medresesinde ders aldm ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupa-
llar terakkide istikbale uçmalaryla beraber, bizi maddî
cihette Kurun-i Vustada durduran ve tevkif eden alt ta-
ne hastalktr. O hastalklar da bunlardr:
1.
Yesin, (ümitsizli¤in) içimizde hayat bulup dirilmesi.
2.
Sdkn hayat- içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
3.
Adavete muhabbet.
adavet:
düflmanlk, kin.
âlem:
dünya, kâinat.
azîm:
büyük, yüce, çok ileri.
befler:
insan.
bilâhare:
sonra, sonradan.
Camiül-Emevî:
fiamdaki meflhur
Emevî Camii.
cemaat:
topluluk.
cihet:
yön, taraf; vesile, sebep,
bahâne.
çare-i halâs:
kurtulufl çâresi.
delâil-i akliye:
aklî ve mantkî
deliller.
ecnebî:
yabanc; garip, alfllma-
mfl; baflka milletten olan.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
esaret:
esirlik.
felâket:
âfet, belâ, musîbet.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
hayat- içtimaiye:
sosyal hayat.
hayat- içtimaiye-i siyasiye:.
hutbe:
Cuma günleri minberden
cemaate okunan ve dinlenilmesi
Cumann farzlarndan olan ilâhî
emir ve nehiylerin tebli¤i.
srar:
üsteleme
ibaret:
meydana gelmifl, toplan-
142 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
mfl.
ilhah:
birfleyin kabulü için s-
rarla üzerine düflmek.
irad:
söylemek, getirmek.
ispat:
do¤ruyu delil göstere-
rek meydana koyma.
istikbal:
gelecek zaman.
kemal-i haflmet:
mükemmel
heybet ve büyüklük.
Kurun-i Vusta:
Orta Ça¤.
maruz:
birfleyin karflsnda ve
tesiri altnda bulunan, u¤ra-
ma.
mazhar:
nail olma, flereflen-
me, kavuflma, ortaya çkma
ve görünme yeri.
medeniyet:
sosyal mesele-
lerde, ilim, fen ve sanatta da-
ha tekâmül etmifl geliflmifl
cemiyet.
medrese:
slâm tarihi boyun-
ca üniversite seviyesinde e¤i-
tim yaplan müessese.
muhabbet:
sevgi, sevmek.
nam:
isim, ün, flan.
sdk:
do¤ruluk.
flamil:
kaplayan, içine alan,
ihtivâ eden, çevreleyen.
tab:
basma, bask.
tahsin:
be¤enme ve alkflla-
ma, güzellefltirme, iyi ve gü-
zel bulma.
takdir:
kymet vermek; de¤e-
rini, lüzumunu anlamak; ilm-i
ilâhî ile bir nizam verilmesi.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tevkif:
hapsetmek, durdur-
mak.
ulema:
âlimler, bilginler.
yeis:
ümitsizlik.
zemin:
yer; yüzey, sath.