Tarihçe-i Hayat - page 134

Hem, zaman-› Saadetten flimdiye kadar hiçbir tarih bi-
ze bildirmiyor ki; bir Müslüman, muhakeme-i akliyesi ile
baflka bir dini ‹slâmiyete tercih etmifl olsun ve delil ile
baflka bir dine dahil olmufl olsun. Dinden ç›kanlar var; o
baflka mesele. Taklit ise ehemmiyetsizdir. Hâlbuki, ed-
yan-› saire müntesipleri, mutlaka fevç fevç muhakeme-i
akliye ile ve bürhan-› kat’î ile daire-i ‹slâmiyete dahil ol-
mufllar ve olmaktad›rlar.
E¤er biz, do¤ru ‹slâmiyeti ve ‹s-
lâmiyete lây›k do¤rulu¤u ve istikameti göstersek, bundan
sonra onlardan fevç fevç dahil olacaklard›r.
Hem de, tarih bize bildiriyor ki:
Ehl-i ‹slâm›n temeddü-
nü, hakikat-i ‹slâmiyete ittibalar› nispetindedir; baflkala-
r›n temeddünü ise, dinleriyle makusen mütenasiptir.
Hem de, hakikat bize bildiriyor ki:
Mütenebbih olan
befler, dinsiz olamaz. Lâsiyyema, uyanm›fl, insaniyeti tat-
m›fl, müstakbele ve ebede namzet olmufl adam dinsiz ya-
flayamaz. Zira, uyanm›fl bir befler, kâinat›n tehacümüne
karfl› istinat edecek ve gayr-i mahdut âmâline (emelleri-
ne) neflvünema verecek ve istimdatgâh› olacak noktay›,
yani din-i hak olan dane-i hakikati elde etmezse yafla-
maz. Bu s›rdand›r ki, herkeste din-i hakk› bulmak için bir
meyl-i taharri uyanm›flt›r. Demek, istikbalde nev-i befle-
rin din-i f›trîsi ‹slâmiyet olaca¤›na berâetü
’
l-istihlâl vard›r.
Ey insafs›zlar! Umum âlemi yutacak, birlefltirecek,
besleyecek, ziyaland›racak bir istidatta olan hakikat-i ‹s-
lâmiyeti, nas›l dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaass›p bir
âlem:
dünya, kâinat.
âmâl:
emeller, arzular.
berâetü’l-istihlâl:
iyi bir alâmet,
güzel bir bafllang›ç.
befler:
insan.
bürhan-› kat’î:
ispatlanarak ke-
sinleflmifl deliller.
daire-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyet dâ-
iresi.
dane-i hakikat:
hakikat dânesi.
delil:
bilinmeyeni keflfetmek ve-
ya bilinenin do¤rulu¤unu göster-
mek için vas›ta olarak kullan›lan
husus.
din-i f›trî:
yarat›l›fla uygun din.
din-i hak:
hak din, ‹slâmiyet.
ebed:
sonsuzluk.
edyan-› saire:
di¤er dinler.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i ‹slâm:
Müslümanlar.
emel:
ümit, fliddetli istek, gàye.
fevç:
gurup, dalga, k›s›m.
fukara:
fakirler.
gayr-i mahdut:
s›n›rland›r›lma-
m›fl, hudutsuz, say›s›z.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyetin
hakikati.
insaf:
merhamet ve adâlet dâire-
sinde hareket, hakîkat› kabûl ve
itiraf.
insaniyet:
insanl›k.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istikamet:
do¤ruluk, nâmuslu
hareket; yön, cihet.
istikbal:
gelecek zaman.
istimdatgâh:
yard›m isteme yeri.
istinat:
dayanma, güvenme.
ittiba:
uyma, tâbî olma, arkas›n-
dan gitme.
kâinat:
Allah’›n d›fl›nda var olan
herfley, bütün varl›klar, dünya.
Lâsiyyema:
bilhassa, husûsan,
134 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
özellikle.
makusen:
aksi olarak. Birbiri-
ne ters olarak.
meyl-i taharri:
araflt›rma
meyli.
muhakeme-i akliye:
karar
vermek için ak›lla iyi düflün-
me, hüküm verme.
mutaass›p:
bir fleyi savunma-
da afl›r›l›k gösteren ve inat
eden; körü körüne inat ve ›s-
rar eden.
müntesip:
ba¤l›, mensup.
müstakbel:
ilerideki, gelecek;
gelecek zaman.
mütenasip:
uygun, aralar›nda
muntazam bir nisbet bulu-
nan.
mütenebbih:
uyanm›fl.
namzet:
aday.
neflvünema:
büyüme ve ye-
tiflme, geliflme.
nev-i befler:
insan nev’i, in-
sanl›k, bütün insanlar.
nispet:
oran.
s›r:
Cenâb-› Hakk›n bakt›¤›
yer olan kalbdeki latîfe, gizli
hakîkat.
taklit:
benzetmeye ve ben-
zemeye çal›flmak, benzerini
yapmak, birine benzemeye
çal›flmak.
tehacüm:
hücum etme; üflüfl-
me, h›zl›ca toplanma, sald›r›.
temeddün:
medenileflme.
tercih:
birfleyi üstün tutma;
seçme.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.
zaman-i Saadet:
Asr-› Saadet;
Hz. Peygamber (a.s.m.) ve Sa-
habî devri.
1...,124,125,126,127,128,129,130,131,132,133 135,136,137,138,139,140,141,142,143,144,...1390
Powered by FlippingBook