Hem, zaman- Saadetten flimdiye kadar hiçbir tarih bi-
ze bildirmiyor ki; bir Müslüman, muhakeme-i akliyesi ile
baflka bir dini slâmiyete tercih etmifl olsun ve delil ile
baflka bir dine dahil olmufl olsun. Dinden çkanlar var; o
baflka mesele. Taklit ise ehemmiyetsizdir. Hâlbuki, ed-
yan- saire müntesipleri, mutlaka fevç fevç muhakeme-i
akliye ile ve bürhan- katî ile daire-i slâmiyete dahil ol-
mufllar ve olmaktadrlar.
E¤er biz, do¤ru slâmiyeti ve s-
lâmiyete lâyk do¤rulu¤u ve istikameti göstersek, bundan
sonra onlardan fevç fevç dahil olacaklardr.
Hem de, tarih bize bildiriyor ki:
Ehl-i slâmn temeddü-
nü, hakikat-i slâmiyete ittibalar nispetindedir; baflkala-
rn temeddünü ise, dinleriyle makusen mütenasiptir.
Hem de, hakikat bize bildiriyor ki:
Mütenebbih olan
befler, dinsiz olamaz. Lâsiyyema, uyanmfl, insaniyeti tat-
mfl, müstakbele ve ebede namzet olmufl adam dinsiz ya-
flayamaz. Zira, uyanmfl bir befler, kâinatn tehacümüne
karfl istinat edecek ve gayr-i mahdut âmâline (emelleri-
ne) neflvünema verecek ve istimdatgâh olacak noktay,
yani din-i hak olan dane-i hakikati elde etmezse yafla-
maz. Bu srdandr ki, herkeste din-i hakk bulmak için bir
meyl-i taharri uyanmfltr. Demek, istikbalde nev-i befle-
rin din-i ftrîsi slâmiyet olaca¤na berâetü
l-istihlâl vardr.
Ey insafszlar! Umum âlemi yutacak, birlefltirecek,
besleyecek, ziyalandracak bir istidatta olan hakikat-i s-
lâmiyeti, nasl dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaassp bir
âlem:
dünya, kâinat.
âmâl:
emeller, arzular.
berâetül-istihlâl:
iyi bir alâmet,
güzel bir bafllangç.
befler:
insan.
bürhan- katî:
ispatlanarak ke-
sinleflmifl deliller.
daire-i slâmiyet:
slâmiyet dâ-
iresi.
dane-i hakikat:
hakikat dânesi.
delil:
bilinmeyeni keflfetmek ve-
ya bilinenin do¤rulu¤unu göster-
mek için vasta olarak kullanlan
husus.
din-i ftrî:
yaratlfla uygun din.
din-i hak:
hak din, slâmiyet.
ebed:
sonsuzluk.
edyan- saire:
di¤er dinler.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i slâm:
Müslümanlar.
emel:
ümit, fliddetli istek, gàye.
fevç:
gurup, dalga, ksm.
fukara:
fakirler.
gayr-i mahdut:
snrlandrlma-
mfl, hudutsuz, saysz.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i slâmiyet:
slâmiyetin
hakikati.
insaf:
merhamet ve adâlet dâire-
sinde hareket, hakîkat kabûl ve
itiraf.
insaniyet:
insanlk.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istikamet:
do¤ruluk, nâmuslu
hareket; yön, cihet.
istikbal:
gelecek zaman.
istimdatgâh:
yardm isteme yeri.
istinat:
dayanma, güvenme.
ittiba:
uyma, tâbî olma, arkasn-
dan gitme.
kâinat:
Allahn dflnda var olan
herfley, bütün varlklar, dünya.
Lâsiyyema:
bilhassa, husûsan,
134 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
özellikle.
makusen:
aksi olarak. Birbiri-
ne ters olarak.
meyl-i taharri:
arafltrma
meyli.
muhakeme-i akliye:
karar
vermek için aklla iyi düflün-
me, hüküm verme.
mutaassp:
bir fleyi savunma-
da aflrlk gösteren ve inat
eden; körü körüne inat ve s-
rar eden.
müntesip:
ba¤l, mensup.
müstakbel:
ilerideki, gelecek;
gelecek zaman.
mütenasip:
uygun, aralarnda
muntazam bir nisbet bulu-
nan.
mütenebbih:
uyanmfl.
namzet:
aday.
neflvünema:
büyüme ve ye-
tiflme, geliflme.
nev-i befler:
insan nevi, in-
sanlk, bütün insanlar.
nispet:
oran.
sr:
Cenâb- Hakkn bakt¤
yer olan kalbdeki latîfe, gizli
hakîkat.
taklit:
benzetmeye ve ben-
zemeye çalflmak, benzerini
yapmak, birine benzemeye
çalflmak.
tehacüm:
hücum etme; üflüfl-
me, hzlca toplanma, saldr.
temeddün:
medenileflme.
tercih:
birfleyi üstün tutma;
seçme.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.
zaman-i Saadet:
Asr- Saadet;
Hz. Peygamber (a.s.m.) ve Sa-
habî devri.