Tarihçe-i Hayat - page 135

k›s›m hocalara tahsis edip, ‹slâmiyetin yar› ehlini d›flar›-
ya atmak istiyorsunuz! Hem de, umum kemalât› cami ve
bütün nev-i beflerin hissiyat-› âliyesini besleyecek mevad-
d› muhit olan o kasr-› nuranî-i ‹slâmiyeti, ne cür’etle, ma-
tem tutmufl bir siyah çad›r gibi, bir k›s›m fukaraya ve be-
devîlere ve mürtecilere has oldu¤unu tahayyül ediyorsu-
nuz? Evet,
herkes âyinesinin müflahedat›na tâbidir. De-
mek, sizin siyah ve yalanc› âyineniz size öyle göstermifl-
tir.
Sual:
“‹frat ediyorsun, hayali hakikat görüyorsun. Bi-
zi de techil ile tahkir ediyorsun. Zaman ahir zamand›r,
gittikçe daha fenalaflacak.”
Cevap:
Neden dünya herkese terakki dünyas› olsun
da, yaln›z bizim için tedenni dünyas› olsun? Öyle mi? ‹fl-
te ben de sizinle konuflmayaca¤›m. fiu tarafa dönüyo-
rum; müstakbeldeki insanlarla konuflaca¤›m:
Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asr›n arkas›nda giz-
lenmifl ve sakitâne Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-›
hafî-i gaybî ile bizi temafla eden Said’ler, Hamza’lar,
Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmed’ler, ve
saireler! Sizlere hitap ediyorum. Bafllar›n›z› kald›r›n›z,
“Sadakte” deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun.
fiu muas›rlar›m, vars›n beni dinlemesinler. Tarih denilen
mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz
telgrafla sizin ile konufluyorum. Ne yapay›m, acele ettim,
k›flta geldim; sizler Cennetâsâ bir baharda geleceksiniz.
fiimdi ekilen nur tohumlar›, zemininizde çiçek açacakt›r.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 135
‹
LK
H
AYATI
nazar-› hafî-i gaybî:.
nev-i befler:
insan nev’i, insanl›k,
bütün insanlar.
Sadakte:
do¤ru söyledin.
sak›tane:.
tâbi:
kitap basan.
tahayyül:
hayâle getirme, fikir
kurma, hayalde canland›rma.
tahkir:
hakàret etme, horlamak,
afla¤›lamak.
tahsis:
belli bir maksat için kul-
lanma, bir kimse veya fley için
ay›rmak, birfleye özel k›lma.
techil:
câhil görme.
tedenni:
afla¤› düflme, daha kötü
bir dereceye düflme, alçalma.
temafla:
hofllanarak bakmak,
seyretmek, ibretle bakmak.
terakki:
yükselme, ilerleme.
umum:
hep, bütün, cümle, her-
kes.
zemin:
yer; yüzey, sat›h.
ahir zaman:
son zaman; Pey-
gamberimizden sonra K›yâ-
mete kadar devam edecek
olan müddet.
asr:
yüzy›l; ikindi namaz› vak-
ti.
âyine:
ayna, görüntü.
bedevî:
göçebe hayat› yafla-
yan; çölde yaflayan.
cennetâsâ:
Cennet gibi.
cü’ret:
cesâret etmek.
fukara:
fakirler.
hakikat:
gerçek.
has:
özel, husûsi, mahsus.
hissiyat-› âliye:
yüce duygu-
lar.
hitap:
konuflma, söz söyle-
me, ça¤›rma, toplulu¤a veya
birisine karfl› konuflma.
ifrat:
afl›r›, afl›r›l›k, haddinden
geçme, pek ileri gitme.
istikbal:
gelecek zaman.
kasr-› nuranî-i ‹slâmiyet:
‹s-
lâmiyetin nurlu saray›.
kemalât:
olgunluklar, mü-
kemmellikler, faziletler.
matem:
yas, keder, üzüntü.
mazi:
geçmifl zaman; geçen,
geçmifl olan.
mevad:
maddeler.
muas›r:
ça¤dafl, ayn› ça¤da
yaflayan.
muhit:
ihâta eden, herfleyi
kuflatan ve herfleyi içerisine
alan; etraf, çevre.
mürteci:
rücû eden, geri dö-
nen. Geriye yönelmek iste-
yen.
müstakbel:
ilerideki, gelecek;
gelecek zaman.
müflahedat:
gözle görünen
fleyler.
1...,125,126,127,128,129,130,131,132,133,134 136,137,138,139,140,141,142,143,144,145,...1390
Powered by FlippingBook